A GOOD DAY: BEYOĞLU
Fotoğraf: Can Görkem
Hayat güzel anların, insanların ve deneyimlerin toplamından ibaret. Bildiğimiz yerlerin bilinmedik sokaklarında kaybolmak, yeni tanıştığımız biriyle zamanın uçup gittiği sohbetlere dalmak ve attığımız her adımla yeni dünyalara yelken açmak, kendimizden bir parça bulmak. Bazen sandığımızın aksine bunları yapmak için uzaklara gitmek de gerekmiyor aslında, ne de olsa her köşesinde yenilikler saklayan bir şehrin sakinleriyiz. Yüksek tempomuzda bazen ne kadar özel olduğunu unuttuğumuz, besleyici yanlarını görmezden geldiğimiz ve hala burnumuzun dibinde keşfedilmeyi bekleyen sürprizleriyle kalbimizde özel bir yere sahip olan İstanbul’a, her şeye rağmen bizi tekrar heyecanlandıracak bir perspektifle bakmak istedik.
A Good Day isimli serimiz de tam olarak bu hislerden doğdu. Sanat, tasarım, kültür ve gastronomiden ilhamla şehirde farklı rotalar çizdiğimiz ve keşiflere çıktığımız bu deneyim serimizde bildiğimiz muhitlerin bilinmedik yerlerini öğreniyor, şehre tekrardan çocuksu bir merakla bakıyoruz. Güzel bir günün paylaşmadan bir anlamı olmayacağını da bildiğimiz için, her deneyimimiz sonrası rotamızı sizlerle paylaşacağız. Gelin, hep beraber şehirde her anın tadını çıkarmaya bakalım. Serinin ilk durağını Beyoğlu olarak seçtik. Neden mi? Buranın ışığının asla sönmeyeceğini, her zaman bizden bir parça olacağı gerçeğini yaşatmak istiyoruz. Yolu İstanbul’dan geçmiş herkesin kendine has bir ilişki kurduğu bu yeri zaman zaman çok iyi bildiğimizi düşünsek de, A Good Day rotamız bize Beyoğlu’nun saklı kapılarını aralayarak bitmek tükenmeyen sihrini gözler önüne seriyor.
DURAK 1: TUNÇ BALIK
Her güzel gün tok bir karınla başlar diyerek rotanın ilk durağını Tunç Balık olarak belirliyoruz. 1959’dan beri Beyoğlu’nun değişmez lezzeti olan bu yer, güler yüzlü ekibiyle bizlere içimizi ısıtan bir misafirperverlik tecrübesi yaşatıyor. Şehrin en çalkantılı, heyecanlı ve hareketli yerinde yılları devirmiş olan Tunç Balık ve ekibi, Beyoğlu’nun eşsiz bir parçası. Serimiz için hazırladıkları özel sandviç tarifinde bulunanlar krem peynir, portakal & zencefil marmelatı ve Tunç Balık’ın meşhur somon fümesi. Yapılması kolay gibi duyuluyor olabilir, ama emin olun usta esnaf eli değmeden aynı tada ulaşmanız bizce çok mümkün değil. A Good Day sandviçini önümüzdeki bir ay boyunca sipariş edebilir ve rotamıza ağız tadıyla bir başlangıç yapabilirsiniz. Biz ekmekleri Galata Urban Bread’den sütlü tereyağlı tost ekmeği olarak tercih ettik, dilerseniz siz de Beyoğlu’nun bu yeni artisan fırınından sandviç ekmeğinizi yanınızda götürebilirsiniz.
DURAK 2: BAŞIMIZDA SİYAHTAN BİR HÂLE, ARTER
Bir sonraki durağımız Arter. Beyoğlu’nun kültürel ekosisteminin önemli oyuncularından biri olan bu müze, multidisipliner yaklaşımıyla beraber değişimi benimsiyor ve sanata olan dinamik perspektifini her özelliğiyle ziyaretçiye hissettiriyor. İngiliz mimarlık ofisi Grimshaw Architects tarafından tasarlanan yeni binası, Dolapdere’de bulunduğu lokasyonu müzenin içine taşıyor. Her adımınızda camdan dışarı bakabildiğiniz bu mimaride dışarıyla olan bağımızı kesmiyor, yapının akışkan formu sayesinde mekansal bir tecrübe yaşıyoruz. Sanatın kalbinin attığı Beyoğlu’nda rotamızı Arter’e doğru çevirmemizin ise özel bir sebebi var tabii ki, o da tam da ihtiyacımız olan bir sergiyle karşımızda olan sanatçı Ahmet Doğu İpek.
Selen Ansen küratörlüğünde gerçekleşen “Başımızda Siyahtan Bir Hale” sergisi, 2020-2022 arasında sanatçının duygularından, tecrübelerinden ve üretimlerinden doğarak hayat bulmuş. Edip Cansever’in Tragedyalar III şiirinden alıyor ismini sergi. “Çünkü bu kahverengi akşam saatlerinde / Her şeyi en soğuk ölçülere vuruyoruz / Bir uzak han kavramına. Hanların / Rahmindeki bir yolcuya, bir semendere / Ve soğuk bir çağdan geçiyoruz. Çağlardan / Başımızda siyahtan bir hâle.”
Yerin altında bulunan ve gökyüzüne kadar uzanan doğa olayları aracılığıyla insanı ve doğasını sergileyen İpek, bunu yaparken insan bedenini tamamiyle gözden ırak bir yerde bırakıyor. Merkezine aldığı fenomenlerin dehşet verici görkemi karşısında yapılacak tek şeyin görünenin seyrine dalmak olduğunu söylüyor bize. “Çok Uzaktan ve Hep” eserinde açmayan güneşin takvimini resmettiğinden bahsediyor. El yapımı pamuk kağıt kullanarak yarattığı resimler üzerinde doğası gereği hâla hareket eden keten boyası, karanlığın içinden süzülen muhteşem ışık manzaralarına dönüşüyor. İpek sergi alanına girmeden önce bizleri uyarıyor, “zaman kavramı ile açığa çıkan her şeyin negatif temsilleri var içeride” diyor. Ziyaretçiye açıldığı dönem ve lokasyona bakıldığında toplumsal duygularımıza derinden dokunan bu eserlerle kurulacak olan kişisel bağları düşünürken, serginin birleştirici gücünü hissetmeden edemiyoruz. “Başımızda Siyahtan Bir Hale” sergisi 29 Ocak’a kadar Arter’de ziyaret edilebilir.
DURAK 3: ARİF PAŞA APARTMANI
Öğreniyoruz ki üçüncü durağımız olan Elmadağ’daki bu apartman, serimizin özü olan “beraber yaşamak” isteğinin buralardaki ilk örneğiymiş. 1902 yılında Constantine Pappa tarafından tasarlanan Arif Paşa Apartmanı, konaklardaki aile yaşamından ayrılarak apartman yaşamına geçilmesinin öncü mimarilerinden. Tarih boyunca pek çok sanatçıya ev, üretimhane olmuş ve olmaya devam eden bu bina, aynı zamanda Ahmet Doğu İpek’in de stüdyosunun olduğu yer. Avlusu, ev sahipliği yaptığı sanatçıların atölyelerini barındırmakla beraber gökyüzüne doğru baktığımızda karşılaştığımız etkileyici heybetiyle duvarlarının tanık olduğu sohbetleri merak ettiriyor. Ne de olsa Beyoğlu’na tanımadığımız insanlarla dost, komşu olma konseptini getiren bir yapıyı ziyaret ediyoruz. Bu ziyaret anına dair bir de not düşelim; her gün saat altı civarında avludaki ıhlamur ağacının üstünde kuşlar şakımaya başlıyor, belki ziyaretinizi bu ana denk getirir gününüzü daha da şenlendirirsiniz.
Biz Arif Paşa sakinlerinden Tülin Bozüyük, Aslı Şan Bilgin ve Neslihan Algünerhan’ın atölyelerine misafir olduk ve zanaatlarını onlardan dinledik. Aslı’nın bizi spiritüel bir maceraya çıkardığı Alkimia, Tülin’in fırınında kendi dokunuşlarımızla yarattığımız seramikleriyle hep bir parçasını taşıyacağımız Touline Ceramics ve Neslihan’ın keten kumaşlar üzerine ruhundan kopan zevkli tasarımlarıyla bizi ağırladığı Nauna Linen deneyimiyle birkaç saatliğine bile olsa bu apartmanın sanat dolu tarihinin bir parçası olabilmek bize farklı bir Beyoğlu yaşattı. Arif Paşa’yı ziyaret ettiğinizde şanslıysanız açık olan atölyelere göz atabilir, işinizi şansa bırakmak istemiyorsanız önceden randevu alarak atölyeleri ziyaret edebilirsiniz.
DURAK 4: AŞEKA
Ve işte son durak. Beyoğlu’nu uzun uzadıya gezdikten sonra gözler haliyle akşam yemeği için seçtiğimiz yeri arıyor. Biz de günü bitirmeye hazırlanırken Karaköy’e doğru bir yolculuk yapıyoruz ve yolumuzu yüz yıllık bir binaya çeviriyoruz. Aşeka, sarmaşık anlamına geliyor ve restoranın binası da bu ismi yaşatıyor. Aşeka ekibi restorana mekan ararken tesadüfen bu sarmaşıklı binaya denk gelmiş ve Aşeka doğmuş. Sevdiklerimizle bir araya gelip konuşmanın hoşluğu, Michelin yıldızlı Thomas Keller’ın Bouchon lokantasında tecrübe edinmiş Şef Ömer Akosman’ın mevsimsel menüsüyle daha da özel bir hale geliyor bizim için. Başlangıçlar arasında tattığımız efsane patatesi yemeden geçmeyin deriz. Günün balığı olarak masanın yıldızı haline gelen kaya levreğinin enfes tadıysa hala damağımızda, rotanızı sonlandırırken kesinlikle denemenizi öneriyoruz. O güne özel hazırlanan A Good Day kokteyli de yakın zamanda menüye ekleniyor, güzel bir güne tatlı bir kapanış için tercih edebilirsiniz.
Serimizin ilk rotasında bize eşlik eden Ahmet Doğu İpek, Aslı Şan Bilgin, Aydan Kumpas, Bahar Kader, Berk Kır, Deniz Bulutsuz, Dilara Sakpınar, Ecem Arslanay, Filgezi, Kültigin Kağan Akbulut, Neslihan Algünerhan, Semiha Bezek, Songül Haydarpaşa, Tülin Bozüyük, Ümit Hamidi ve Zeynep Üner’e çok teşekkür ediyoruz.