BİÇİM LİBİDOYU İZLER

3D: Nursev Irmak Demirbaş

Slyvia Lavin’in ‘Biçim Libidoyu İzler’ sloganı, Richard Neutra’nın 1950’lerde California’da sürdürdüğü haz odaklı mimarlık pratiği üzerinedir. Neutra çağdaşlarının usçu mekân organizasyonuna alternatif olarak sağaltıcı bir mekân deneyimi hedeflemiş, tıpkı bir psikanalist gibi müşterilerini -mekan aracılığıyla- tedavi etmek istemiştir.

Yazı: Ecem Arslanay | 18 Ağustos 2020

“Biçim Libidoyu İzler” (Form Follows Libido) diyor Slyvia Lavin[1]. Halen bayatlamamış o modern tasarım mantrasına nanik yapıyor: “Biçim İşlevi İzler”. En fallik mimari formun, “gökdelen”in babası sayılan Louis Sullivan, bu sloganı 1895 yılında atıyor. Mimarlık tarihsel üsluplardan arınsın, rasyonel aklın buyruğuna girsin istiyor. İsteği de oluyor. Her mimarlık öğrencisi şu formel eleştiriyi işitmiştir: “Burası neye hizmet ediyor?”. Meşrulaştırılabilir bir hizmeti yoksa derhal maketten koparılır o “keyfi” parça. Sullivan’ın düsturu hala etkin olsa dahi, bu düsturun en parlak zamanını Le Corbusier’nin elinde yaşadığı söylenebilir. Arabaların, uçakların, transatlantiklerin usçu ve asal tasarımına özenip evi de bir “yaşam makinesi” ilan eden Corbu, “Daktilo kadar kullanışlı bir eve sahip olmanın utanç verici hiçbir yanı yok,” der. Peki ama kullanışlı olmak ne demek? Herkes aynı şekilde mi kullanır daktilosunu, evini? Hangi işlevler caizdir, hangileri haram?

Verimlilik yerine duyusallıkla örgütlenen evler var mıdır mesela? Aslında Georges Perec‘in, beş farklı duyuya adanmış bir mekân tahayyülü vardır: duyaryum, görüryum, koklaryum, dokunuryum ve tatalıryum… Tatalıryum demişken, Salvador Dali art nouveau yapılarda sevdiği nesneleri ağzına götüren çocuğun neşesini bulur ve “Güzellik yenilesi olacak ya da hiç olmayacak.” der [2]. Dadaist sanatçı Tristan Tzara’ya göreyse arzular özgür bırakıldığında ortaya rahim-içi ile özdeşleşen bir mimarlık çıkar ki bu da onu burjuvaziye hizmet etmekten kurtarır: “İnsan, karanlık, yumuşak, onu sarıp sarmalayan mekânlarda, doğmadan önce ana rahminde bulduğu rahatlığa yeniden kavuşacaktır. Çünkü ancak öyle bir mimarlık insanın yalnızca bedensel değil ruhsal esenliğini sağlayabilir.” der[3]. Mimarlığı bir “kullanım nesnesi” sayan Le Corbusier ise “duygu nesnesi” yaratmaya yönelik bu avangart yaklaşımları “tehlikeli” bulur[4]. Peki, duyguyu kullanımdan dışlamak çok mu tehlikesizdir? Daha önemlisi, duyguyu kullanımdan dışlamak mümkün müdür?

Kuşkusuz ki hiçbir imalat ona uygun görülen işleve göbek bağıyla bağlı değildir. Arzu, nesneden yepyeni anlamlar ve kullanımlar çıkarır. Bunun bir örneği için tasarım tarihine dönüp Bruno Munari’nin sıradan bir koltukta tuhaf oturma biçimlerini idman ettiği muzır photo anlatıya bakılabilir[5]. Tasarım tarihinden daha müstehcen bir örnekse Bernard Tschumi’nin “Advertisements for Architecture” (Mimarlık için Reklamlar) serisidir. “İyi tasarım” anlayışını sorunsallaştıran bu görsel manifestolardan birinde, Japon ip bağlama sanatıyla esir edilmiş yarı çıplak bir bedenin altında “Şöyle bakın: Mimarlık oyunu, kabul edebileceğiniz ya da reddedebileceğiniz kurallara sahip karmaşık bir oyundur. Bu kurallar tıpkı çözülemeyen birçok düğüm gibi esaretin erotik önemini taşır: Kısıtlamalar ne kadar çok ve karmaşıksa zevk de o kadar büyük olur.” yazar.

Kurallar, eşikler ve sınırlar… “İşlevselliğin nerede başlayıp nerede bittiğini bilmiyorum.” diyen Perec’in “Mekân Feşmekân” adlı kitabında günlük faaliyetleri saat dilimleri ve odalarla eşleştirdiği satirik bir çizelge vardır. Şöyle başlar: 07:00 anne kalkar ve MUTFAĞA kahvaltı hazırlamaya gider. Şöyle biter: 22:00 baba ve anne YATAK ODASINA gidip uyurlar. Modern gündelik hayatın “ardışık ve tekrarlı prosedürler” olarak mekansallaşmasını, mimar ve şehircilerin, insanların ya böyle yaşadığını düşünmesiyle ya da böyle yaşamalarını istemesiyle açıklar. Pekâlâ mekân bir tahakküm aracıdır ve mimarlık/tasarım hep erkin dilini konuşur. Peki ya kullanıcının dili nasıldır? Bana göre mimarlık/tasarım ürünü gündelik hayatı zapt etme stratejileri ile onlara karşı geliştirilen taktiksel direnişlerin çarpıştığı yerdir[6]. Yani kullanıcı, erkin dilini kurnaz bir yaratıcılıkla kekeletebilir, sabuklatabilir[7]; hatta söz konusu siber mekân ise hack’leyebilir ve kısmen haklayabilir.

Sınır aşımı bağlamında siber mekân, fiziksel mekâna kıyasla daha engin bir potansiyel taşır. Siber mekanda yaşanan sınır aşımlarının etkisi fiziksel mekana da sirayet eder. Evet herkes bir hacker değil; ama VPN’le yasaklı veya kısıtlanmış sitelere girmek gibi neredeyse normalleşmiş küçük itaatsizlik pratikleri de var. Söz konusu sitelerin başında da libidoya doğrudan konuşanlar var. Aslında bu siteler, siber mekânın libidoya sunduğu capcanlı olanaklılık alanının ufacık bir kısmı. Siber mekânın asıl marifeti, fiziksel kamusallığın asla vaat edemeyeceği bir karşılaşmalar zeminini var etmesi. Kesintisiz geri bildirimin etkisiyle fevkalade hızlı etkileşimler sağlayan bu açık uçlu ağ sistemi, herkesi birbirine sonsuzca birleştirebilir. Her an ve her yerde. Dijital olan analog olandan ayrı değildir; onun bir örüntüsüdür. Manuel Castells’e göre bu yeni mikroelektronik paradigma yeni bir sosyal yapıyı, “ağ toplumu”nu da tanımlar[8]. Antik çağlardan beri bir sosyal organizasyon biçimi olan “ağ”, siber mekândaki haliyle bilgi paylaşımının doğasını kökten değiştirir. Flörtleşmenin, eşleşmenin ve cinselliğin de öyle…

Çevrimiçi benliğin artık bir ikinci benlik ya da eski web zamanlarındaki gibi “anonim dijital bir kişi” olmadığını[9], dijital ve analog kimlik arasında geri besleme döngüsüne dayanan varoluşsal bir eşdeğerlik diyalektiği olduğunu düşünüyorum. Belki sahte (fake) hesap popülasyonu gerçek hesap sayısıyla aşık atabilir; fakat günümüzde gerçek bir çevrimiçi profilin varlığı genel bir kimlik temsili için elzem duruyor. Türümüz için çekici bir sosyal medya profiline sahip olmak, tavus kuşu için göz alıcı tüylere sahip olmak ya da cennet kuşu için baştan çıkarıcı dans hareketlerine[10] sahip olmak gibi mi acaba?[11].

Hızlı, ritmik bir eleme ve onaylama prosedürü ile işleyen flört uygulamalarında (dating app) can alıcı nokta profil fotoğrafıdır. Fakat cinsel hazzın ötesinde bir beklenti varsa iletişimin kalitesi de dış görünüşün cazibesi kadar mühim olabilir. Tinder’ın yaratıcıları, çevrimiçi tanışma mecralarına oranla daha “akışkan” bir deneyim hedeflediklerini, daha az zaman ve duygusal yatırım gerektiren bir tür oyun sunduklarını söyleseler de[12], kullanımı biçimlendirmek yine kullanıcıya kalmış. İsterse poligaminin dibine vurur, isterse münasip kısmetini bulup yuva kurar, isterse sosyolojik bir laboratuvar kurar, isterse network yapar, isterse sosyal medya hesaplarına takipçi çeker (kasar), isterse öldüreceği kurbanlarını seçer…

Peki, siber mekândaki bu çok yönlü arzu akışı ilişki normlarını nasıl etkiliyor? Ünlü sosyolog Zygmunt Bauman bağların zayıfladığını ve aşkın akışkanlaştığını söylüyor[13]. Bana kalırsa bağların zayıflaması alternatif bağ sayısının artmasıyla hayli alakalı. Sosyal ağlar ve algoritmalar, çağlar boyu dizginlenmeye çalışılmış bu kıvrak ve üretken yaşamsal gücün sınırsız dolaşımı için en uygun biçimi sunuyor. Siber mekânın biçimi libidoyu izliyor, hatta onu kamçılıyor. Flört uygulamaları sonsuz partner ve ilişkilenme tipi sunuyor. Pandeminin karantina süreci de bize gösterdi ki fiziksel izolasyonumuz sosyalleşmemize engel değil. Çok yeni bir akademik çalışma ortaya koyuyor ki pandemi sırasında “daha az seks” yapılmasına rağmen “cinsel aktivitelerin çeşitlendiği” gözlemlenmiş[14].

Slyvia Lavin’in “Biçim Libidoyu İzler” sloganı, Richard Neutra’nın 1950’lerde California’da sürdürdüğü haz odaklı mimarlık pratiği üzerinedir. Neutra çağdaşlarının usçu mekân organizasyonuna alternatif olarak sağaltıcı bir mekân deneyimi hedeflemiş, tıpkı bir psikanalist gibi müşterilerini -mekân aracılığıyla- tedavi etmek istemiştir. Ancak psikanalizin arzuyu yoksun kalma ve bastırmayla açıkladığını düşünürsek, siber mekânın arzuyu olumlayan “biçimi”ni anlamak için Deleuze ve Guattari’nin çok boyutlu ve yaratıcı şizoanaliz’i daha uygun olacaktır…


[1] Lavin, S. (2005). Form Follows Libido Architecture and Richard Neutra in a Psychoanalytic Culture. MIT Press.

[2] Altınyıldız Artun, N. (Ed.) (2014). “Sunuş: Mimarlığı Baştan Çıkarmak”. Sürrealizm / Mimarlık: Mekân Sanatı.

[4] Tartışma sürrealist sanatçılar André Breton ve Pierre Mabille editörlüğünde 1933-1939 arasında yayımlanan Minotaure adlı dergide geçer. Aktaran Altınyıldız Artun, N. (Ed.) (2014). “Sunuş: Mimarlığı Baştan Çıkarmak”. Sürrealizm / Mimarlık: Mekân Sanatı.

[5] 1944’te Domus’ta yayımlananmıştır.

[6] Michel De Certeau “Gündelik Hayatın Keşfi”(1974) adlı kitabında stratejileri ve taktikleri teorize eder.

[7] Deleuze ve Guattari’nin “Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin” kitabı dilin bahsettiğim marifetleri üzerinedir. “Minör” kavramını mimarlığa uyarlamayı deneyen Jill Stoner’ın “Toward A Minor Architecture” (2012) adlı ilginç bir kitabı vardır. Benim yüksek lisans tezimin çıkış noktası olmuştur.

[8] Manuel Castells’in “ağ toplumu” kuramı için “Ağ Toplumunun Yükselişi-Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültü” kitabına bakılabilir.

[9] Sage Elwell, “The Transmediated Self: Life between the digital and the analog,” Convergence 20, 2 (2013): 2

[10] Cennet kuşu dansı: https://www.youtube.com/watch?v=vU-jsewdAzc

[11] Beatriz Colomina Playboy dergisinin mimarlıkla ilişkisi bağlamında yaptığı akademik araştırmalarda ortaya koyar ki modern tasarım, “eşleşme oyununda” önemlidir. “Etkili bir tavlama” için Playboy’un sahip olması gereken mobilyalar ve iç mimari düzen tanımlanmıştır. Colomina’nın konuşması şuradan izlenebilir: https://www.youtube.com/watch?v=abfEkphG0o8&t=2640s Bahsi geçen illüstrasyona da burada ulaşılabilir: https://www.architectural-review.com/essays/beatriz-colomina-discloses-why-she-finds-playboys-so-academically-fascinating/8610297.article

[12] Stampler, L. (2014) ‘Inside Tinder: Meet the Guys Who Turned Dating in an Addiction’, Time Magazine 6 February, URL (consulted 2 February 2016): http://time.com/4837/tinder-meet-the-guys-who-turned-dating-into-an-addiction/

[13] Bauman, Z. (2003) Liquid Love: On the Frailty of Human Bonds. Cambridge: Polity.

[14] Lehmiller, Justin J., et al. “Less Sex, but More Sexual Diversity: Changes in Sexual Behavior during the COVID-19 Coronavirus Pandemic.” Leisure Sciences, 2020, pp. 1–10., doi:10.1080/01490400.2020.1774016.

Nº1 Şimdi ve Sonrası Sayısını Okumaya Devam Et