CELEBRATION TOUR: MADONNA

Yazı: Hikmet Demirkol

Fotoğraf: Warner Music Artwork: Carilla Karahan  

90’larda çocuk olan ve Madonna’ya hayran olmayan, Like A Prayer şarkısını ayna önünde söylemeyen çocuk var mıdır? O çocuklardan biri olan Hikmet Demirkol, Madonna’nın büyük “Celebration Tour” konserlerinin Belçika ayağını yakaladı ve izlenimlerini yazdı.

*Bu yazının “Live to Tell”  dinlenerek okunması tavsiye olunur.

6 yaşındayken ve henüz daha okumayı yazmayı bilmiyorken, Ankara’da evimizin salonunda ‘True Blue’ albümünü kaset çalara koyup kendi kendime danslar edip dilim döndüğünce şarkılarına eşlik ettiğimi hatırlıyorum. Hafızamda bir sanatçıya hayran olmanın ilk temeli Madonna ile böyle başlamıştı. Birkaç sene sonra ‘Like A Prayer’ albümü çıktığında, kasetinin parfüm kokulu olması büyük bir olaydı onu anımsıyorum, hatta amber ile tarçın karışımı yanık kokusu hala burnumda diyebilirim. Bu kaseti yanımda walkman olmasa da okul çantasına atıp onla okula gidip gelmenin verdiği tarifsiz mutluluk bir diğer Madonna bağımlılığımın göstergesiydi. 

Yaklaşık 9 ay önce Antwerp konserine bilet aldığımdan beri aklımda hep bu maziden gelen anılar canlanıyordu, diğer bir deyişle aslında konsere kendimi bu duygularla hazırladım. Artık 40’lı yaşlarda olduğum için hayatımın her dönemine mutlaka bir şarkısıyla, albümüyle ya da yaptığı aktivist bir adımla imza atmış bu dev ismi bir kere daha canlı izlemek, bu yazıyı yazarken hala o konserde gibi hissetmek, bu sene kendim için yaptığım en iyi şeylerden biri olduğunu düşünüyorum. Sonunda 9 aydır büyük bir sabırsızlıkla beklediğim Madonna konserini sonunda dünya gözüyle tanık olduğum için çok mutluyum.

Geçtiğimiz yaz Madonna hastaneye kaldırıldı haberini gördüğümde aşırı endişelenmiştim. Basındaki tüm haberler turne ne olacak odaklı olmasına karşın ben gerçekten de konser olmazsa olmasın yeter ki Madonna sadece iyi olsun diye diledim içimden. Turnenin Amerika ayağı Aralık ayına ertelendi, kraliçe dinlendi, enerjisini topladı, kendine geldi ve provalarına yeniden başladı. Kısa sürede hepimizi korkutan o kötü günleri geride bırakarak yıllarca unutulmayacak bu dev turnesine önceki hafta başladı.

Madonna, Londra’dan başladığı turnesinde 4 gece üst üste yaptığı nefis performans ile hem dünya basınının aklını başından aldı, hem de bilet almayan ya da bulamayanları bir kere daha bu üzücü duyguyla baş başa bıraktı. Ben kendisiyle Londra’daki bu manşetleri süsleyen konserlerinden hemen sonra turnenin Belçika ayağında yer alan Antwerp konserinde kavuştum. Sonda söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim, konserden o kadar etkilendim ki, kafamda sürekli ‘Live To Tell’ çalıyor ve İstanbul’a döndüğümden beri Madonna’yı bu turnede başka nerde izleyebilirim diye turne biletlerine bakıyorum, hayaller kuruyorum.

Antwerp’teki konsere 20:45’te çıkması beklenen Madonna kalabalığın alkışlarıyla ancak saat 22:00’da sahnede belirdi. Bu konserde tribün bileti bulabildiğimiz için saha içi heyecanını yaşayamadım. Aslında diğer yandan da 18:30’da kapıların açıldığını düşününce üç buçuk saat ayakta beklemediğim için de sevinmedim desem yalan olur. 11 sene önceki İstanbul konserini sahne önünde 4 saat kadar bekleyip konser sonrası yürüyemeyecek halde tamamlamıştım. Yine de Madonna’yı canlı canlı izleyebilmek için hepsine değer.

Celebration Turne’sinde Madonna 40 yıllık sanat hayatını kutluyor. En sevilen şarkılarından oluşan nefis bir setlist ile sevenlerini deyim yerindeyse mest ediyor. Konserin açılışını ‘Nothing Really Matters’ ile yapan Madonna, enerjiyi öyle yüksek bir noktada başlatıyor ki, ilk 5-6 şarkı gerçekten ağzım açık izledim sahnede olanları. 65 yaşında olmasından mı bilmiyorum ya da yaz aylarında yaşadığı sağlığıyla ilgili zor günlerden mi bilinmez, tüm konser boyunca kendini çok yormadan bu konseri bitirsin diye içimden dilekler geçirdim. Şu bir gerçek, 11 sene önce izlediğim Madonna ile bu turnede izlediğim Madonna arasında enerji anlamında görülür bir fark vardı. Ama yine de performansının kusursuzluğu, dansların ve sahneyi saran tüm ekranlardaki videoların uyumu müthişti.

Yedi bölümden oluşan konserde tüm ince detaylar düşünülmüştü. Örneğin 80’ler New York sahnesini resmettiği ‘Everybody’, ‘Into The Groove’, ‘Open Your Heart’ ve ‘Holiday’ hitlerinin yanı sıra bence gecenin en duygu yüklü performansı olan ‘Live To Tell’de, Aids’ten hayatını kaybeden Freddie Mercury, Keith Haring, Robert Mapplethorpe ve Peter Hujar gibi dönemin en önemli isimlerinin görsellerinin boy boy asıldığı o anlar aklıma kazındı kaldı. 

Yayımlandığında özellikle klibiyle tüm dünyada olaylar yaratan ‘Like A Prayer’a sıra geldiğinde, Vatikan temalı döner vitrinden sarkan kaslı erkek dansçıların performansıyla bizi nefessiz bırakan kraliçe, ‘Vogue’ da ise kendi kızının da yer aldığı bol bol death drop şovlu danslarla bizleri büyüledi. 

Bu turne her ne kadar Madonna’nın hit şarkılarının şöleni, 40 senelik bir kariyerin tarihi ispatı olsa da, esasen New York’ta parasız ama hırslı bir dansçı kızın bugünlere kadar uzanan rüyasının kutlaması olduğunu düşünüyorum. Pop müziğin kraliçesi Madonna, Antwerp konserinde diğer turnenin önceki konserlerinden farklı olarak duygusal bir konuşma yaptı. Birkaç ay önce ağabeyi Anthony’i kaybettiğini anlatan sanatçı, kendisini bugüne hazırlayan, ona sahip olduğu merakı aşılayan, felsefeyi öğreten, müzik bilgisinin temellerini veren ve hatta caz müziğini sevdirenin ağabeyi olduğunu söylerken gözleri doldu. Bu hayatta onu kurtaran kişinin ağabeyi olduğunu belirtirken, ağabeyinin bağımlılıktan kurtulamamasının ve onu kaybetmenin üzüntüsünü paylaştı. Bu duygusal açıklamaların ardından ‘I Will Survive’ şarkısını ağabeyi Anthony’e ithaf ederek söyledi. Tüm stadyumun söylediği ‘La Isla Bonita’nın ardından LGBTİ+ bayrağını sırtına alarak ‘Don’t Cry For Me Argentina’yı söyledi ve o anlarda konser salonu alkıştan ve çığlıklardan yıkılacak gibi oldu. Konserin özellikle bu bölümü net bir şekilde duygu treni gibiydi, insanın gözleri dolarken dans edecek noktaya gelmesi Madonna sahnedeyken çok kolay oluyor.

Konserin hiç gelmesin dediğim sonlarına yaklaştığımızda, Madonna on binlerce insanı avcunun içine aldığı yetmezmiş gibi resmen dans sahnesinin de merkezine aldı. ‘Bedtime Story’ performansında yapay zeka temelli görsel şovunun ardından ‘Ray Of Light’ ve ‘Rain’ ile kalp atışlarımızı yüksek tempoda tutmayı sürdürdü. 

Popun kraliçesi Madonna, konserin en büyük sürprizlerinden birini son bölüme sakladığını belirtmeliyim. Michael Jackson ‘Billie Jean’ şarkısıyla ‘Like A Virgin’in ustaca mixlendiği halinde, sahnede MJ hologramıyla dans ettiği bu özel anlar pop müziğinin iki büyük isminin birbiriyle kucaklaştığı en özel dakikalardı. Kapanış bölümüne manifesto niteliğindeki ‘Bitch I’m Madonna’ ile imza attı ve konseri son şarkısı olan ‘Celebration’ ile tamamlarken tüm dansçıları ile aynı anda sahnede buluşup şölen yaşattı. 

2 saat süren ve yaklaşık 27 şarkıyı kapsayan bu dev gösteri bittiğinde insanın içinde koca bir hüzün beliriyor. Müziğiyle, kişiliğiyle ve en çok da yaptıklarıyla hem birçok sanatçıya, hem de milyonlara ilham olmuş Madonna’yı canlı izleme şansını Celebration Turne’sinde kaçırırsanız üzülürsünüz. 

 

 

#komünitecalling Sayısını Okumaya Devam Et