ELEKTRONİK MÜZİĞİN DÜNÜ BUGÜNÜ: SEZER PARTAL İLE MÜZİK SEKTÖRÜ ÜZERİNE

Röportaj: Mina Aslan

Fotoğraf: Can Görkem

Radyo FG’den Beyoğlu Ghetto’ya, DDF’ten Akçapınar’a müzik coğrafyamızı bir evliya gibi gezmiş Sezer Partal. Kendisiyle basketbol mâzisi, müzik sektöründeki deneyimleri, günümüz elektronik müziği hakkındaki izlenimleri ve ansızın taşınıverdiği Gökova hakkında sohbet ettik.


Sezer hoşgeldin, bu sektörde uzun yıllar dirsek çürütmüş müzik emekçisi konuklarımızdansın. Yaklaşık on yıl Radio FG’de çalışmışsın. Ardından neler yaptın, şu an nelerle meşgulsün?

Hoşbulduk, teşekkürler. 2001’de üniversiteyi bırakıp radyoda bu sektöre adım attım. Ayrıldığım 2010 yılında hem radyonun müzik direktörü hem de etkinliklerde production manager pozisyonundaydım. Sonrasında Beyoğlu’ndaki “Ghetto”da yine iki yıl production manager olarak çalıştım. Akabinde DreamDesignFactory’de iki yıl production executive olarak çalıştım. Sektörde geçirdiğim on dört yılın sonunda müzik etkinlik ve organizasyonlarının event sahipliği, mekan ve ajans gibi üç ayağında da çalışmış biri olarak kendi işimi yapmaya karar verdim. Bu süreçte Murat Uncuoğlu’nun da desteğiyle 2015 yılında İstanbul’daki ilk Dynamic Festival’i gerçekleştirdik ve sonrasında İstanbul’dan ayrılma kararı aldım. Daha doğrusu iki hafta diye gittiğim Bodrum’da önce iki ay kaldım. Sonra kısa süreliğine İstanbul’a dönüp eşyalarımı ve kedimi alıp Bodrum, Gümüşlük’e geçtim. Orada Off Gümüşlük’te müzik yapıyordum. 2018 yılında ise Gökova’ya, daha doğrusu Akçapınar’a geldim ve burada özellikle Dane ekibiyle güzel bir uyum yakaladık. Bu sene buradaki dördüncü yılım ve de calling mag ekibi olarak sizlerin de bu sene bize katılmasıyla kısa sürede daha renkli bir hale geldik desek yanlış olmaz. İstanbul’da 2003 gibi başlayan DJ’lik kariyerim de bir yandan devam ediyordu. O dönemler HighVision ismiyle müzik çalıyordum. Radyo programım da aynı isime sahipti. Yıllar içinde müzikten etkinliklere kayan odağım ‘‘small city, small life’’ mottosunu benimsemem ile tekrar müziğe kaydı. Geçtiğimiz kış ise aslında tekrar müzik prodüksiyonuna odaklandım. Beş parça bitirdim, iki tanesi ekim ayında Moiss Music etiketiyle çıkacak. Böyle konuşunca ben de aslında tekrar fark ediyorum yirmi bir yıl olmuş sektöre gireli, çok konuşmuş gibi hissettim…

 

 

Elektronik müziğin nabzını tutmuş biri olarak senin sektörde gözlemlediğin trendler neler? Hangisi iyi, hangisi kötü?

Trendler ‘hype’lar hep oluyor ama gözlemlediğim kadarıyla eskiye oranla bu dönemin trendleri global anlamda elektronik müzik sahnesini domine edici bir etkiye sahip olamıyor. Benim iyi-kötü diye yorum yapmam anlamsız olur ama yeni trendler üzerine bir şey söylemek gerekirse; dünya üzerinde son üç-dört yılda yaşananlardan sonra müziğin biraz daha sert ya da olmasını beklerken House müziğin tekrar yükselişine şahit oluyoruz sanırım. JACK is back 🙂

 

 

Peki elektronik müzik dışında seni besleyen müzik türleri neler?

Hip hop ve Funk. Hayatımda profesyonel anlamda müzik yokken on bir yıl boyunca altyapılarda basketbol oynadım. Hatta bir keresinde resmi lig maçına çıkıp on sekiz sayı farkla kazanmışlığımız da var. Genç yaşımda basketboldan kaynaklı Amerikan kültürüne aşinalığım müziğe olan ilgimle de pekişti. Hatta ilk DJ olma isteğim Hip hop DJ olup scratch atabilmekti.

 

Türkiye’deki piyasa adına bu değişimler ne ima ediyor, müzik, dinleyici ve platformların ilişkisi ne yöne gidiyor?

Eskiden asıl olan müziğin kendisiydi, şu an sosyal medya mecraları üzerinden çizdiğiniz profil genel anlamda müziğinizin önünde. Kısa sürede bunun değişeceğini de sanmıyorum ama her zaman olduğu gibi dönüşüm değişim devam edecektir.

 

İstanbul uzun zamandır büyük isimler için pek uğrak bir yer değil ama vakti zamanında Jamiroquai geldiğinde kendisini ağırlayıp sıkı fıkı olmuşsunuz diye duydum. Bu anını anlatıversen de bir de senden dinlesek…

Jay Kay’i daha sakin bir zamanda anlatayım, onun yerine Tricky ile olan bir anımı anlatsam? Ghetto’da iki gün üst üste Tricky konseri yapıyoruz. Birinci günün sonunda sahneden indi ve yanıma geldi. Anlamadığım bir sebepten burun buruna geldik, kavga etmek istiyor. “Tamam haklısın. Anlamadım olay ne, ama kusuruma bakma.” diye uzun uzun sakinleştirmek durumunda kalmıştım. Ertesi gün yanıma gelip kafasının çok güzel olduğundan, grup üyeleriyle ilk kez çaldığından dolayı çok stresli olduğundan bahsetti. Tamamen mental sorunlarından dolayı böyle bir şey yaşadığımızı söyleyip özür dilemişti. Bro, I feel you…

 

 

Setinde defalarca çaldığın ve çalmaktan vazgeçmeyeceğin bir şarkı sorsak?

Bu kategoriye giren parça sayısı yıllarla doğru orantılı artıyor sanırım, çok var…

Çok eski olmasa da son dönemlerdekilerden bir tane söyleyebilirim.

Alexic Rod – Ah Ahh Ahhh (Low Groove Record).

 

Bunca yoğun deneyimin ardından artık Gökova’dasın. Ne zamandır buradasın? Seni Gökova’ya çeken şey neydi?

Buradaki dördüncü yazım. Gümüşlük’ten sonra buradaki genç nüfusun yoğunluğu ve sosyalleşebilinecek mekanların sayısıydı, ama buraya ilk geldiğimde Dane’nin bana kucak açması ilk sırada diyebiliriz. Buradan Sinem ve Alper’e de bu güzel mekanı yaratıp beni de aileden gördükleri için tekrar sizlerin aracılığıyla tekrar teşekkür ediyorum. Dane için bambaşka sayfalar, başka başka röportajlar yapsak yeridir.

 

Oradaki sanatçılar topluluğu olarak Akçapınar’a hem bir kültürel değişiklik getiriyor, hem de oradaki değişen dinamiklere tanık oluyorsunuz. Senin bu konuda gözlemlerin neler? 

Hem olumlu hem  de olumsuz yanları olacaktır nereden baktığınız ile alakalı. Bunu da net şekilde ortaya koyabilmek için bence sürecin tamamlanması beklemek gerek. Ülkemizde o kadar çok değişken parametreler var ki oturup “Öyle olur, böyle olur” da diyemiyoruz. Şu anki durumun istikameti ile alakalı görüş bildirebiliriz ve o da ‘‘Güneşli günler yakın’’ sanki… Ülkenin önündeki seçim de sonuçlarıyla bu duruma çarpan olarak etki edecektir.

#komünitecalling Sayısını Okumaya Devam Et