HOUSE OF OBSERVATION

Röportaj: Heja Bozyel

Fotoğraf: Can Görkem

 

Dikiş, nakış, dokuma ve tekstil evrenini yerleştirme ve heykel mekansallığıyla birlikte ören Tuba Geçgel’in ilk kişisel sergisi Büyükdere35’te izleyiciyle buluştu. Teknik ve malzeme çeşitliliğiyle üretilmiş figürlerin arasında Geçgel ile bir araya geldik ve çocukluğunun renkli dünyasından bugünün katmanlı görünümlerine uzanan bir sohbet gerçekleştirdik.

 

 

Mozaikle nakışı birleştirdiğin “My Childhood” eserinle başlamak istiyorum. Biraz anlatabilir misin bu iki malzemeyi, ipi ve mozaiği birleştirme fikri nasıl oluştu ve neyi simgeliyor?

“My Childhood,” aslında kendi otoportrem. Altı yaşındayken anaokuluna gittiğim zaman dilimine ait. O dönem de renklere karşı büyük bir ilgi duyuyordum; tüm oyun hamurlarını bir araya getirir, dünya formunda bir şeyler yaratırdım. Mozaiği, farklı parçaların bir araya gelerek bir dünya oluşturması gibi düşünüyorum. Genellikle iplik ve tekstil malzemeleri kullanıyorum, ancak elim her zaman yeni bir malzemeye gitme eğiliminde. Tekstille ifade ettiğim kısımlar yetersiz geldiğinde, geri kalan kısımları ifade edecek malzeme kendiliğinden zihinsel bir şekil almaya başlıyor.

Mozaiği oluşturan seramik parçalarının tekstilin aksine daha sert bir malzemeden yapılmış olması, aslında yaşamın kendisi kadar sert bir gerçekliğe göndermede bulunuyor. Renklerin canlılığı, parlaklığı ve yumuşaklığı da yaşamın tonlarını yansıtıyor. Üçgen dilimleri kesme, pişirme, renklendirme ve bir araya getirme aşamaları, benim için bir bütünü oluşturma yolundaki adımlar gibi. Eserin tam ortasındaki “ben” de, başına neler geleceğinden habersiz bir şekilde gülümsüyor.  

 

İpi ve tekstil malzemelerini senin için çekici kılan nedir?

Malzemenin esnekliği, akışkan formu, saydamlığı, mat dokuları, kendiliğinden oluşturduğu durumlar ve zaman zaman yarattığı düğümler gibi özellikler, sanatımda dinamizmi ve çeşitliliği vurguluyor. Malzemeyle etkileşimde bulunabilmek, hatta bazen kendiliğinden oluşturduğu karmaşık durumlarla başa çıkabilmek, sürecimi zenginleştiriyor. Malzemeyi kullanmak benim için rahat ve keyifli bir deneyim, aynı zamanda bir oyun alanı gibi.

 

 

 

 

 

 

 

El işi ile nasıl tanıştın? Ailende nakış, dantel yapan var mıydı?

Ailemin kadınları el işi üretimler yaparlardı. Dokuma ya da örgü örerek onun kullanılabilir bir nesneye dönüşmesi ilgimi çekiyordu. Tek bir ipin ve tığın kullanılmasıyla örülen örümcek ağı gibi detaylar görmek, onun manası olan bir nesneye dönüştüğüne şahit olmak etkilendiğim bir durumdu. Nakış yapıldığını hiç görmedim ama.

 

Son senelerde el işi sanatta çok fazla kullanılmaya başlandı. Bunun sebebi nedir?  

El işinin varlığı, aslında her zaman devam etmiş gibiydi. Son zamanlarda artan dijital ve endüstriyel üretim biçimleri, hızlı üretim ve tüketim anlayışı, bizi tekrar ellerimizle yaptığımız işlere yönlendiriyor gibi hissediyorum. Benim jenerasyonum için, televizyonun üzerindeki örtü gibi aşina ve samimi bir his yaratan detaylar, arabesk duyguları uyandırıyor. Bu görsel unsurlar, genetik aktarım gibi bir şey, kodlanmış gibi. Bu bağlamda malzemenin çok yönlülüğü ve tabii ki sosyal medyanın etkisi, el işini daha popüler hale getirdi.

El işi ve zanaat, odak gerektiren uzun süreli çalışma biçimleri. Bu süreçte, tamamen kendi kendine kalabildiğin bir döngü oluşuyor ve bu, günümüz hızlı tüketim ritminde nadir bulunan bir durum. Bu zamanda, el işinin tedavi edici yanları olduğunu düşünüyorum, tabii ki işlediğin konuya bağlı olarak değişebilir. Bu süreç, kendimizle baş başa kalabildiğimiz, ürün ve düşünce olarak değerli çıktılar alabildiğimiz bir aralık yaratıyor. El işi, zamanı yavaşlatma ve kendimizle derinlemesine bir bağlantı kurma şansı tanıma potansiyeliyle dolu.

 

 

 

 

 

 

Kullandığın nakış teknikleri hangileri?

Adını -serbest nakış tekniği- koyduğum bir teknikle ilerliyorum. Resmim için en uygun adım neyse iğnem ve ipliğim oraya doğru yol alıyor. Ve en sevdiğim şey de tek iplikle, işleme aşamasında verdiğim yön sayesinde ışık gölge değerleri yaratabiliyorum. Bütüne baktığımda tek ipin ve yöntemin yüzeyde farklı etkiler yaratmasından epey etkileniyorum. Tabii ki daha önceden yapılmış teknikler de ulaşabildiğimiz kaynaklarda mevcut. Oluşturmak istediğim görüntüye hizmet eden teknikler ekliyorum. Rococo, Çin İğnesi veya French Knot gibi. Sonsuz teknik ihtimali var yeterince vakit geçiren biri yeni teknikler de üretebilir diye düşünüyorum.

 

Nakış yanında tufting de kullandığını görüyorum. Nasıl bir aletle yapıyorsun tufting işlerini? Tufting gun nasıl bir alet ve bunu seçme nedenin nedir? Ne hissediyorsun yaparken ve bitirmek üzere son ipleri keserken?

Nakış neyse tufting onun tam tersi öncelikle. Nakış yavaş tufting hızlı, nakış sessiz tufting -gürültülü-, nakış zarif ve detaylı tufting böyle bir şey değil. Tufting gun elektronik bir alet ve bana büyük alan yaratabildiği için kullanmayı tercih etmiştim başlarda. Minik minik işlediğim ipleri büyük yüzeye taşımak için edinmiştim. Daha Türkiye’de yaygın değilken çok uzun süre bekleyip almıştım. Kullanırken bütün vücudunla birlikte hareket ettiğin bir alet. İplerin kontrolünü sağlaman gereken, gerekli hazırlıkları önceden planlayıp başlayabiliyorsun. Çok zevkli çünkü çok hızlıca ulaşmak istediğin görüntüye götürebiliyor seni. Bu bilgi beni sürekli heyecanlı tutuyor. İpleri kesme kısmına gelmek de tamamlamak gibi. Her zaman da kesmiyorum bu arada bazen buna gerek kalmadan bitebiliyor.

 

 

 

 

 

 

Çocuklarla yaptığın atölyeler nasıl geçiyor? İğne ve ipliği korkmadan kullanmayı öğrenmelerini izlemek nasıl bir duygu? Sen onlardan neler öğreniyorsun?

Çocuklarla yaptığım atölyelerden çok eğlenerek ve yenilenerek çıkıyorum. Her seferinde sürekli bitmeyen istek ve merak, beni derinden etkileyen bir taraf. İğne ve ipliği kullanmayı öğrenmek, çatalı tutmayı öğrenmekten farksız gibi geliyor çocuklar için. Onlar için sadece yeni bir şey öğrenmek anlamına geliyor o an. Bazıları sıkılıyor, ama çoğunluğu ilk denemelerinde bile bir şeyler dikmeyi başarabiliyor.

Çocukların kendi başlarına gerekli parçaları birleştirebileceklerini görmek, benim için önemli bir yer tutuyor. Kontrol onlarda, ne yapmak isterlerse yapabilirler. Sınırlar belli. Ben onlardan açık olmayı, güzel iletişimle açılabilmeyi öğreniyorum öncelikle. Aynı zamanda hiç tanımadıkları bir ortamda, tanımadıkları biriyle, yepyeni bir deneyim yaşayarak özgüvenlerini pekiştiriyorlar. Hepsi, bu tür şeyleri düşünmelerine gerek olmadığını zaten biliyor. En önemlisi birlikte çok eğleniyoruz.

 

Sergiyi gezen çocukların tepkileri nasıldı?

Sergiyle alakalı en şaşırdığım şey çocukların tepkisi. Böyle bir şey beklemiyordum. Bir seferinde galerinin camının önünde kafasını ellerinin arasına alıp yerde oturmuş bir çocuğun içeriyi izleyişini gördüm ve kötü bi şey mi yaptım ben diye düşündüm. Sonra içeride epey zaman geçirdi, anlattım. Güle oynaya çıktı. Ortadaki koltuk işim olan “Familya”’da  oturmayı, dokunmayı sevdiler. Normalde olan “sanat eserine dokunulmaz” gibi bir yerde asla değiller. Renkler ve figürlerin aşırı keskin olmayışı da yakın gelmiş olabilir. Çok güzel, çok mutluyum çocuklarla vakit geçirebildiğim için bu sergide. Sergide görüp eve gidip resmini çizip annesi tarafından bana gönderilmiş bir resim var hatta. İnanılmaz bence. Bu durumu aklım almıyor, çok heyecanlanıyorum.

 

 

 

 

En sert konuları bile esprili bir dille anlatan bir sanatın var. Hayatı böyle mi yaşıyorsun?

Hayatı böyle yaşamak istiyorum. Eğlenmiyoruz, neşeli değiliz. Çok çalışıyoruz sürekli koşturuyoruz. Ömrümüz de matematiksel olarak belli. Belli bi zaman var yani. Gülelim istiyorum. Daha doğrusu içimizdeki muhasebeyi gülebileceğimiz bir yerde bırakalım. 

 

Yarattıkların senin mi yoksa satın alan kişinin mi?

Satın alan kişi de kendinden bir şey bulup alıyor. O başkasına hediye ediyor. Böylece ne kimin belli değil. Ben kendimden yola çıkıyorum. Bitirdiğimde benim de değil. Ama biri için de yapmıyorum. 

 

Ayrılamadığın işler oluyor mu? 
Ayrılamayacak kadar çok ortamımda tutmuyorum işlerimi. Hep böyle oldu. Yaptıktan sonra ya galeriye ya birine gidiyor. O yüzden gidişleri üzmüyor. Ama çok hüzünlü olduğum zamanlarda yaptıklarım biraz daha farklı hep.

 

Botaniğe ilginden de bahsedelim… Neler anlatabilirsin çiçeklerle, bitkilerle ilgili?
Yaptığım ilk serinin adı Botanicum’du ve bitkilerin içlerini düşünerek yapmıştım. Çok acayip, güçlü ve zarif, ölümcül olanları var. Bitkilerin benim için büyüleyici bir yanı var. Floraları, kendi kendilerini geliştiriyor olmaları, vahşilikleri. Öğreneceğimiz çok şey var. Ve tabi ki estetikleri de ayrı bir yerden ilgimi çekiyor. Bazı çiçekler zariflikten ölüp biterken bir bakmışsın zehirlemiş seni. Sonuç olarak bağ kuruyorum. Tanışıyorum ve birbirimize benzetiyorum.

 

 

 

 

Gözler ve eller tekrarlayan simgeler işlerinde. Senin için anlamı nedir?

Gözler bu sergide gözlem yapmayı ve bakış açılarını bu açılar değiştiğinde hayatımıza getirdiği değişiklikleri simgeliyor. Aynı zamanda gözlemlenen olduğumuzu da hatırlatıyor. Eller de benim için kalpten gelenin ifade aracı. Her şeyi elimizle yapıyoruz, otomatikleşmediğinde, bilinçli hareketlerimizde üstümüzde bıraktığı etkiyi incelemeye herkesi davet ediyorum bir yandan.  

 

Yakında yeni projelerin var mı? Nerelerde göreceğiz adını? 

2024 için GDM Contemporary -Ostrava’da, Warszawa Off Art Polonya’da ve Prag’da görüşmelerine devam ettiğim bir galeride gerçekleşecek 3 grup sergim olacak.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

#komünitecalling Sayısını Okumaya Devam Et