LORİN MERHART: “GECE GÜNDÜZ OYUNCULUK DÜŞÜNÜYORUM”

Röportaj: Heja Bozyel

Fotoğraf: Can Görkem

 

Geçtiğimiz karanlık ve soğuk hafta sonunda siz de çoğu kişi gibi yeni yapımları izlemek için battaniye altında kıvrıldıysanız muhakkak Prime Video’nun yeni yapımı Bihter’i izlemişsinizdir. Gerçi film o kadar çok konuşuluyor ki hava nasıl olursa olsun bir merak edip izleyesi geliyor insanın. Filmle ilgili yorumlarda hangi tarafta olursanız olun, Bihter’deki gizli cevher sizin de dikkatinizi çekmiş olmalı: Sessiz sedasız Beşir’i canlandıran Lorin Merhart’tan bahsediyorum.

 

Daha önce farklı yapımlarda yer almış olsa da ilk kez bu kadar çok dikkat çekti. Hem de filmin en sessiz, en silik (ya da öyle görünen) karakterini canlandırdığı halde. Üstelik, Beşir karakterini canlandırmak için 10 kg vermiş ve vücudunu deformasyona uğratması gerekmiş. Bu yüzden Lorin’i daha iyi tanımak gerektiğine karar verdik. 

Bali’de başlayan yolculuğu, Berlin’de İsviçreli bir baba ve Türkiyeli balerin bir annenin ilk çocuğu olarak hayata gelişi, Londra’da oyunculuk eğitimi aldıktan sonra İstanbul’a dönüşü ve hayalleri. Bu ilginç karakterin kendi hayatı bile başlı başına bir film olabilir aslında! 

 

Nerelerden geldin, Beşir olmadan önce kimdin?

28 Ocak 1997 doğumluyum. Berlin’de doğumluyum. Baba tarafı İsviçreli Alman, anne tarafı Türk. Baba tarafı biraz karışık. Babam Afrika’da doğmuş falan filan. Ben de Berlin’de doğdum.  Sonra Bali’ye taşınıyoruz. 3 sene orada yaşıyorum. Film gibi hikayeler var. Ben birazcık Balice konuşmaya başlayıp annemler beni anlamamaya başladığı zaman Türkiye’ye geliyoruz. Sonra burada büyüdüm. 8. sınıfa kadar Eyüboğlu Koleji, sonra Doğa Koleji’ne gittim. Ondan sonrasında eğitim için yurt dışına gittim, Londra’ya. Üniversiteyi orada okudum, konservatuar. Drama Studio London’da, 4 senelik bir konservatuar eğitimim var.

 

 

Oyunculuk merakın nasıl başladı?

11 yaşında İsmet Ergin’in bir kısa filmiyle başladım bütün bu olaylara. Hatta audition aldığı zamanı hatırlıyorum. Bir tane kamerası vardı elinde. Bir restorandaydık. “Oyuncu olmak ister misin? Filmde olmak ister misin?” diye sordu… Böyle başladı. O film ödül alınca falan ben de anneme “Acaba hani profesyonel olarak yapılıyor mu bu oyunculuk” diye sordum. O da “İstersen bu senin kariyerin olabilir” dedi. Dedim ki “Okey, ben bunu seçiyorum”. 11 yaşında seçtim yani aslında. Ondan sonrasında Zil Çalınca dizisinde oynadım…  Diziler ve filmlerle devamı geldi. Muhteşem Yüzyıl sonrasında eğitime gittim. Google’a “en iyi oyunculuk okulu nerede” yazdım. O da ya Londra ya Amerika diyordu. Ben de Londra yakın dedim. Annem de çok uzağa yollamak istemedi beni. Ondan sonra Londra olsun dedi. Bir hazırlık kursuna kabul edildim önce. Lise bitiyordu. Yani herkes günde 500 tane soru çözerken ben arkada Hamlet okuyordum. Gerçekten böyle gizli gizli monolog ezberliyordum. İngilizce… Kendi başıma bu arada monologları deneye deneye anneme gösteriyordum. Babama gösteriyordum. Onlar da birazcık inanıyorsa devam ediyordum.

 

Ailende sanatçı çok fazla, annenin de oyunculuk, senaristlik deneyimleri var. Bunun getirdiği bir özgürlükle mi başladın oyunculuğa yoksa her halukarda oyuncu olur muydun?

Evet. Ailemde sanatçı çok fazla. Bence sanat camiasında büyümüş olmak epey bir katkı sağladı bana. Çünkü sonuçta anneannem Tülin Onat’ın sergilerine gidiyorduk sürekli. Ben sürekli böyle bir ressamlar, sanatçılar arasında büyüdüm yani. Açılış oluyor sonrasında yemeğe gidiliyor. Ben de yemeklerde uykum gelince uyuyordum yanında. Öyle hep yanlarında taşıdıkları bir çocuktum aslında. Sanat camiasının içinde. Annem de Berlin’de oyunculuk eğitimi adı. Aynı zamanda çok iyi bir balerindi. Babamla da orada tanışıyorlar zaten. Yani bence işte annemin, anneannemin böyle sanatçı ruhlu olması beni çok körükledi. Çünkü başka bir şey düşünemiyordum yani. Ama babam da hiçbir zaman finans oku falan demedi. “Ne istiyorsan onu yap” dedi. İsmet Ergün’ün filminden sonra da çok sevdim set ortamını, bayıldım yani. O yüzden onu kovaladım.

 

“Beşir’e benzemek için yemek yemeği bıraktım, 10 kilo verdim.”

 

Peki herkesin sorduğu soruyu sorayım, bu kadar imkanın varken, yurt dışında okumuşken neden Türkiye’ye döndün? 

Evet bu soru çok soruluyor. Bu soruyu yanıt olarak şöyle söylemek istiyorum. Çünkü annemler burada, yani anneannem, annemin çok fazla çevresi olduğu için stratejik olarak, bir hamle olarak düşündüm bunu. Yurt dışından ayrılırken o kapıyı hiç bir zaman kapamadım bu arada. Orada bir ajansım var hala. Herhangi bir tiyatro, iyi bir film veya dizi teklifi gelirse onun üstünden bir şeyler düşünebiliriz diye konuştuk. Çünkü o ajans Game of Thrones’a falan cast yapıyor. Ama ben şu an yolumdan çok memnunum. 

 

Peki Beşir ile nasıl tanıştın? 

Valla Beşir ile tanışmamız çok ilginç oldu. Çok hızlı oldu bu arada. Yani yönetmen görüşmem 5 dakika sürdü. Hocalarla ısındık bir anda. Direkt kitabı aldım, 3-4 defa okudum. Volkan Yosun hocam çok destek oldu. Onunla beraber Beşir karakterini her türlü açısından ele almaya çalıştık. Beşir, fiziksel olarak çok narin, elleri çok naif, kendisi çok saf… Normalde ben bir sporcuyum ve boks yaptığım için çok vücudum sert bir kalıptaydı. Ben de yemek yemeği bıraktım. 75 kilodan 65 kiloya düştüm. 

 

Of!

Aynen… O dönem yani bunu da sorguladım bu arada, yapmam gerekiyor mu diye. Ama ekranda kendimi birkaç açıda gördükten sonra dedim ki iyi ki yapmışım. Çünkü fark yarattığını düşünüyorum. Yani kendimi  bir karakter oyuncusu olarak tanımlıyorum. Her karaktere farklı bir ruh, farklı bir fiziksel özellik, farklı bir bakış katmaya çalışıyorum. O yüzden öyle yani çok güzel bir süreçti.

 

Beşir’den kendine dair neler öğrendin?

Kendime dair… Küçüklüğümden beri yani 18 yaşımda Londra’ya gittiğimden beri her gün spor yapıyordum. Haftanın 7 günü yani, dinlenme günleri dahil. Şimdi bu rol için ilk defa spor yapmayı bırakıp yemek yemeyi bırakmam gerekiyordu. Farklı bir fiziğe geçtiğim zaman havam değişti, dış görünüşüm değişti, konuşma biçimim biraz daha böyle naifleşti diyebilirim. Daha farklı bir benliğe büründüm aslında. Ama işte o sırada da bütün fokusum Beşir olduğu için aslında birazcık Beşir’e bürünmeye başladım gibi hissettim. Böyle her şeyi duyuyorum, her şeyi görüyorum ama çok konuşmuyorum, içime atıyorum falan, değişik bir psikolojiye büründüm. Ama bu deneyim sayesinde artık her türlü şeyin altından kalkarım gibi düşünüyorum. Çünkü aynı zamanda aksan ekledik üstüne. Kitapta Beşir, Türkiye’den değil, tam olarak geçmişini bilmiyoruz ama farklı bir geçmişe sahip olduğu için hocalar da birazcık Türkçe aksanını kırmak amaçlı bir şeyler rica etti. Onu da ekledik. Ve güzel bir şey çıktı ortaya. Üst üste bir sürü şey koyabildiğimi gördüm. 

 

“Gece gündüzümü oyunculuğa veriyorum. Başka hiçbir şey düşünmüyorum.”

 

Peki bu kadar fazla insana hitap eden ve bence bu sene en çok konuşulacak filmde oynayınca daha fazla insan tanıyacak seni, sosyal medyanın acımasızlığı ile karşılaşacaksın. Hazır mısın bunlara?

Tabii ki de. Çünkü tabii ki karşılaştırma yapılacak. Buna insan çok fazla hazırlanamaz gibi düşünüyorum. Sadece seni etkileyip etkilemeyeceğine dair bir karar verebilirsin. Yani ben bunun beni etkilememesi tarafındayım. Çünkü insanlar her zaman, görüyorum yani, yorumlar her türlü, her şeye yapılıyor. Her türlü yorumlar geliyor. Bunlar kaçınılmaz. Şahsen seyirci olsaydım ilk baştan her şeyi silip kafamda sıfırdan hiçbir beklenti olmadan, bunu ayrı bir film olarak görüp öyle izlerdim. Gelecek acımasız yorumlara da aldırmayacağız. Yapacak tek şey bu. Oyunun bir parçası bu. 

 

Hedefin ve kendini oyuncu olarak koyduğun nokta ne? 

Hedeflerim çok yüksek açıkçası ama genelde kendime saklıyorum. Çünkü insanlara söylediğin zaman birazcık fazla uçup gelebiliyor ama ben kaybetmeyi korkmadan hayal kurmayı seviyorum. Başarısız olacağımı düşünmüyorum çünkü pes ettiğin zaman başarısızsın. Devam ettiğin sürece her zaman başarılı olabilirsin. Benim amacım naçizane, global bir başarı yakalamak. Bunun için de çok çalışıyorum zaten, o yüzden bunu gururla da söyleyebilirim. Hiçbir çekincem yok bu konuda. Gece gündüzümü oyunculuğa veriyorum. Başka hiçbir şey düşünmüyorum. Ve gelecek olan her türlü karaktere de içtenlikle bağlanacağıma, en iyisini çıkaracağına da inanıyorum.

 

Karşına bir zorluk çıkınca bununla nasıl baş ediyorsun?

Öncelikle bunun bir yalan olduğunu kendime ikna ederim. Çünkü aslında aklımıza koyduğumuz her şeyi başarabiliriz. Sadece içsel inançlarımız bunlara engel olur. Durumu sorgulayıp neyin beni bu kadar korkuttuğunu, durdurduğunu analiz ederim ve sonrasında kendimi bu işin altından kalkabileceğime inandırırım. İnanmıyorsam bile inanmış gibi yaparım. Bu durumda yapmam gereken eylemi zaten yapmaya başlamış olduğumdan, harekete geçtikten sonra beni durduran düşüncenin aslında  mental bir illüzyon olduğunu görürüm. Ayrıca bir şeyin yapılamayacak olması veya başarılamaz denmesi bende ters bir etki yaratır. İnadım tutar ve etraftaki herkesi haksız çıkarmak için daha da sıkı çalışırım. Kısacası zihnimizi kontrol edebilirsek, bence başaramayacağımız şey yoktur.

 

     

 

Lorin ne demek?

Lorin Türkçe’de aydınlık ve zafer kazanan demek. Bizim ailenin Kürtlükle bir bağlantısı yok ama ismim aynı zamanda Kürtçe ninni demekmiş. Sınavlarda, bazen kurumsal işlemlerde ismimle ilgili karışıklıklar oluyor ama en komiği bence kiralık scooterları kullanamam, kabul etmiyorlar ismimi.

 

Kaç dil biliyorsun?

3.5 dil. İspanyolcam az, buçuk olan o. Almanca, Türkçe, İngilizce. Çift dilli büyüdüm, İngilizce ve İspanyolca sonradan ama İngilizce de anadilim gibi şu an.

 

İstanbul’da huzur bulduğun yerler?

İstanbul’da Beykoz Riva tarafındaki evimde çok iyi hissediyorum. Ormanın içinde, yeşilliklerin arasında gerçek huzurun tadına varabiliyorum. Ara sıra şehrin kaos ve gürültüsünden kaçabiliceğim bir yerimin olması müthiş bir durum. Onun dışında Fenerbahçe Kalamış taraflarını huzurlu ve sakin buluyorum.

 

En sevdiğin şehirler?

Herhangi bir sıralama olmadan Londra, Bali ve Los Angeles derdim. İstanbulu saymıyorum çünkü çok uzun yıllardır burada yaşıyorum zaten, çok da seviyorum. Ama farklı 3 şehir deseydim bu üçünü seçerdim. Londra dememin sebebi bütün konservatuar arkadaşlarımın hala orada olması ve zamanında birlikte inanılmaz bir vakit geçirmiş olmamız. Bali dememin sebebi çocukluğumun bir kısmının orada geçmiş olması ve ikinci gidişimde hissettiğim huzurdu. LA dememin sebebi de şuanda kardeşlerimin orada hayallerini kovalıyor olması ve 3-5 seneye muhtemelen benim de onlara katılacak olmam.

 

 

#komünitecalling Sayısını Okumaya Devam Et