THE CREATIVE DRIVE: STORIES OF RS – RENGARENK BİR EVRENDEN GELEN YETENEK: EDA BIRTHING

Fotoğraf: Can Görkem

Yaratıcılık tutkusu ile ayakta kalanların, hayat bulanların hikayesini ve varoluşunu kutladığımız “The Creative Drive: Stories of RS people by calling” serisinde ikinci konuğumuz, herkesin kendini istediği gibi ifade edebildiği bir dünya hayal eden calling komünitesinden Eda Birthing ve yaratıkları. Her şeyin rengarenk ve sevgi dolu olduğu bir evrenden merhaba. Bu evren Eda Birthing (Eda Yorulmazoğlu) tarafından yaratıldı ve burada yargılara yer yok, bolca dans, özgürlük, renk ve neşe var! İçindeki tüm renkleri yansıttığı tasarımlarına bayıldığımız Eda Birthing ile stüdyosunda ve hızımızı alamayıp İstanbul sokaklarda eğlenceli bir çekim yaptık, biraz da sohbet ettik.

 

“The Creative Drive: Stories of RS people by calling”
Prodüksiyon: calling
Kreatif Direktör: Gümrah Şengün
Fotoğraf: Can Görkem
Styling: Yaşar Eyyubi
Röportaj: Heja Bozyel
Art direktör: Derya Kın
Makyaj: Deniz Dilara Sarılar
Prodüksiyon Asistanı: Cem Onan

 

 

 

Yaratım sürecinden bahsedebilir misin biraz? Tüm bu muhteşem yaratıklar nasıl doğuyor?  

Tasarım sürecim ne yaptığım, kim için yaptığıma bağlı olarak farklılıklar gösteriyor genelde. Bir kişi için tasarım yapıyorsam; kim olduğuna, o kişide hangi renkleri gördüğüme yani ruhuna odaklanırım. Karşımdaki kişiler bazen istediklerini çok net şekilde söyler, ama çoğu zaman yapmamı istedikleri bir renk veya hikaye belirtir veya sadece “Eda, istediğini yapabilirsin” derler.

 

Hangisi daha kolay senin için?

Eğer tanıdığım biriyse istediğim gibi yapmak benim için çok kolay çünkü kim olduklarını, vücutlarını nasıl kullandıklarını, hareketlerini bilirim. Ama tanımıyorsam ve daha önce hiç görmediysem, bana bir şeyler anlatmaları işimi kolaylaştırır. Yoksa Instagram’a bakmam ve kim olduklarını anlamaya çalışmam gerekiyor. Bir gösteri için ve bir konseptle yaratıyorsam, genellikle ilgimi çeken bir şey veya rüyamda gördüğüm veya hayatımda yaşadığım ve yeniden yaratmak istediğim bir an ilham oluyor. Veya bazen, hayatımda kötü, travmatik olay olduysa, o karanlığı ışığa dönüştürmeyi severim. Yani, süreç için birçok farklı yol var.

 

Tasarımlarını ilk gördüğüm andan itibaren rüyalarını merak ediyorum! Yaratımların gibi rengarenk, canlı, bilim-kurgu filmi tarzı rüyalar mı görüyorsun yoksa hiç rüya görmeyenlerden misin?

Her sabah yorgun bir şekilde uyanıyorum.

 

Hiç şaşırmadım!

Rüyalarım filmler gibi, adım adım ilerliyor ve bir şekilde hepsi birbirine bağlanıyor. Bazen kafam karışıyor. Bazen bir şeyi rüyamda gördüğümde, anlayamıyorum, gerçekten mi yaşadım? Hala gerçek mi bazen? Kendimi sorgulamam gerekiyor, gerçek miydi rüya mı? Ya da bazen gerçekten stresli olduğumda ve dikiş dikme ya da model oluşturmayla ilgili bir şey kafama takılırsa, rüyamda bunu nasıl çözeceğimi buluyorum. Rüyamda model yapıyorum ve sonra uyanıyorum. “İşte şunu yapmalıyım, tabii ki böyle yapmalıyım” diyorum.

 

O zaman bir şey için bir çözüm bulamadığında uykun gelir mi? Cevap bulmak için uyur musun?

Genellikle cevabı bulamadığımda, kendimi zorlamaya eğilimliyim. “Bitirmem gerekiyor, bitirmem gerekiyor, çözmeliyim” diye zorlarım. Ama sonra evet, hiçbir şey yapamazsam uyumam gerekiyor. O zaman her şeyi çözüyorum. Yani cevap aslında her zaman orada. Ama stresli olduğumda zaten uyuyamıyorum. Ve sonunda uyusam bile, cevabı bulunca uyanıyorum, kısır döngü!

 

 

Çocukken en sevdiğin çizgi film neydi?

Cartoon Network’ü çok izlerdim, aslında biraz ürkütücü çizgi filmleri var. Mesela CatDog gibi. CatDog favorimdi. Dexter’ın Laboratuvarı veya The Powerpuff Girls gibi çizgi filmleri de severdim. Beetlejuice beni korkuturdu, ama yine de izlerdim. Courage the Cowardly Dog vardı, çok seviyordum. Korkutucuydu, ama seviyordum. Sadece böyle çizgi filmler. Aslında çocuklar için mi yapılmışlardı, bilmiyorum, çünkü o kadar korkutucular ki! Ama yine de izlerdim.

 

Çalışmalarında bu çizgi filmlerin yansımalarını görüyor musun hiç? 

Evet, eminim yansımaları vardır. Yani bilinçli olarak değil, ama çocukken onları çok izlediğim için eminim yansımaları vardır. Bazı çalışmalarım belki bu yüzden ürkütücü olabilir.

 

Ürkütücü ama hiçbiri kötü yaratıklar değiller, değil mi?

Hayır, asla! Onlar canlarım, melek gibiler.

 

 

Peki senin dünyanda ne var olamaz, yaşayamaz? 

Yargı. Yargı olamaz. Aslında benim yapmak istediğim şey, bu yaratıkların yargısız bir dünyada yaşamasını sağlamak. Nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşayabilmeliler. Hatta, mesela moda gösterilerinde, tasarımları genellikle yaratıklar üzerinde gösteriyorum, çünkü daha çok bir performans ve gösteri gibi oluyor ve insanlar yargıyı bir kenara bırakıp yaratıkları, yaratıkların giydiklerini görüyorlar.

 

Çok mantıklıymış. İnsana karşı yargılı olmak, eleştirmek ne kadar kolaysa, ne olduğunu bilmediğimiz ve sempati ile yaklaştığımız hayali bir yaratığa karşı bir o kadar yargısız olabiliriz. Peki, çalışırken en verimli olduğun yer neresi? 

Genellikle odam, çünkü benim güvenli bölgem. Orası benim. Etrafımda eşyalarım var, kendimi en güvende hissettiğim yer ve çoğu fikrim orada oluştu. Uyuduğum oda. Ama aynı zamanda doğanın olduğu herhangi bir yer de diyebilirim. Yaratımlarım organik olduğu için doğa bana her haliyle ilham veriyor. Bir bitkinin büyümesi, renkleri hatta çürümesi bile.

 

Sanırım dans etmeyi seviyorsun. Dans ederken Eda nasıl biri oluyor, neler doğuruyor?

Özgürlük. Dansın bana getirdiği şey özgürlük ve tekrar çocuk gibi hissetmek. Çünkü dans ederken, umursamamayı seviyorum. İnsanların nasıl dans ettiğim hakkında ne düşündüğünü ne olursa olsun umursamıyorum. Hatta yerlerde sürünebilirim, eğer istiyorsam. Çünkü o şekilde özgür hissediyorum. Beni tekrar bir çocuk gibi hissettiriyor. Bu aynı zamanda tasarımlarımın da konsepti: Çocukluğu bulmak, neyin özgür hissettirdiğini, neyin rahatlık verdiğini ve aynı zamanda mutlu olduğum vücut hareketlerini bulmak. Dans ettiğimde gerçekten mutlu oluyorum. Bu yüzden bunu yaratıklarıma da uygulamaya çalışıyorum, onları düşündüğümde, sanki sallanıyorlar, hareket ediyorlar gibi hissediyorum.

 

Dans ederkenki mutluluğun hissediliyor. O yüzden bu soruyu sormuştum, doğruymuş. Peki, çocukken en sevdiğin oyuncak neydi? 

Oyuncak… Emin değilim… Bebeklerim vardı, ama erkek kardeşim hepsinin başlarını koparırdı. Yani hatırlaması biraz üzücü. Şeyi çok severdim, hani gözlerine yaklaştırıp küçük filmleri izlediğin bir alet vardı. Kamera gibi. (ViewMaster’dan bahsediyor)  Çok severdim!

 

Ah, evet! Çok güzeldi onlar! Yalnız Türkiye’de genelde onlar bize Hac’ce giden büyükler tarafından getirilirdi ve filmlerde Mekke, dua eden insanlar gibi görüntüler olurdu. Bir bit pazarında dünyadan farklı yerleri gösteren filmler ve çizgi film gösterenleri bulunca delirmiştim!

Benimkilerde çizgi film vardı. Bir de slinky oyuncakları çok severdim, hareketlerine bayılıyordum.

 

Slinky oyuncakların yansıması tasarımlarında rahatlıkla görülüyor. Yaratıcılar için dünya genelinde bir kural koyabilseydin, ne olurdu? 

Herkesin kendi mutluluğunu sağlayan şeyleri yapması olurdu. Çünkü para kazanmamız gerekiyor ama yine de mutlu olduğumuz bir yol bulunabilir. İnançlarımıza uygun olmayan bir şeyi yapmamalıyız. Eğer inançlarımıza aykırıysa, muhtemelen yapmamamız gerekiyor. Benim de kendime koyduğum kurallar arasında sadece beni mutlu eden şeyleri yapmak yer alıyor. Ve bunun herkes için önemli olduğunu düşünüyorum.

 

Chicago’da büyüdün, tasarımlarını yapmaya orada başladın. Peki neden İstanbul’dasın? 

Aslında bunu planlamamıştım. Hayatımın büyük bir kısmını Chicago’da geçirdim ve pandemi öncesinde buraya gelmiştim. Başlangıçta sadece bir ay kalmayı düşünüyordum. O dönemde işlerimi yapmak için burada küçük bir üretim evi kuracaktım. Ama sonra Corona salgını ortaya çıktı ve geri dönemedim, İstanbul’da planladığımdan daha uzun süre kalmak zorunda kaldım. Ancak bu süre boyunca şehre aşık oldum. İstanbul canlı ve kültürel açıdan zengin bir yer. Tarih ile modernlik harika bir şekilde bir araya geliyor ve mimari, renkler ve çeşitli toplulukların bu şehirde varlığı bana ilham veriyor. Ayrıca burada sanatla ilgilenen harika insanlarla tanıştım. İstanbul’da sanat sahnesi çok canlı. İşbirliği yapma ve çalışmalarımı sergileme fırsatı buluyorum. Yaratıcı topluluğa ait olma hissi ve bağlantı hissettim, bu da burada kalmak istememe sebep oldu. Sonuç olarak, İstanbul’un benim için özel bir yere sahip olduğuna karar verdim ve bu şehirde yaşamak beni mutlu ediyor.

 

Her şeye rağmen? 

Evet her şeye rağmen. Bir de burada ilk kez boş kalabildim.

 

Nasıl yani?

İlk kez 26-27 yaşında, burada tatil yapabildim. Çalışmadan vakit geçirebildim ve bunun bir süreliğine bana iyi geldiğini gördüm.

 

 

Peki yaşadığın yerin dinamikleri işlerine nasıl yansıyor?

Burada gece hayatı daha az olduğu için ve ben drag queenlerle yakın çalıştığım için sahnede kostümlerimi daha az görüyorum. Chicago’da kostümlerimi sürekli sahnede görüyordum. O yüzden etkinlikler düzenliyorum ve hepsi çok güzel geçti. Bir de burada sokakta kendimi pek güvende hissetmiyorum. Chicago’da kostümlerimi sokakta giyebilir ve hiçbir şeyi umursamazdım. Ama burada her zaman ne olacağını biraz daha düşünmek zorunda kalıyorum. Birkaç kez denedim, hiçbir şey olmadı, ama yine de dikkatli olmak zorundayım, daha fazla cesaret istiyor.

 

Kostümlerinle olduğunda köpeğin nasıl tepki veriyor?

Beni her zaman aynı şekilde karşılıyor. Kostümlerime veya dış görünüşüme aldırış etmiyor. Onun için önemli olan, benim yanında olduğum ve sevildiği gerçeği. Köpeğim benim için gerçek bir destek ve sevgi kaynağı. Onunla birlikte olduğumda kendimi daha güvende hissediyorum.

 

Türkiye’de ve dünyada yaşanan olaylar, elimizde olmayan durumlar ruh halini ve yaratıcılığını nasıl etkiliyor?

Türkiye’de yaşanan olaylar, beni bazen endişelendiriyor ve üzüyor. Ancak genel olarak, yaratıcılığımı etkilemiyor. Elbette dünyadaki olumsuz durumlar insanın ruh halini etkileyebilir, ancak yaratıcılık benim için bir çıkış yolu ve bu tür olaylardan sıyrılabileceğim bir alan. Sanat ve drag performansları, kendimi ifade etmek ve başkalarına ilham vermek için kullanabileceğim bir araç. Dolayısıyla, olumsuzluklara rağmen yaratıcılığımı devam ettiriyorum.

 

Drag şovlarında izleyicilerin ne yaşamasını istiyorsun?

İnsanların öncelikle eğlenmelerini ve gerçekten kendilerini ifade edebilmelerini istiyorum. Benim için drag, cinsiyet normlarına ve toplumun beklentilerine meydan okuma anlamına geliyor. İnsanların drag şovlarda kendi benliklerini keşfetmelerini ve ifade etmelerini istiyorum. Ayrıca drag, birlikte eğlenmek, desteklemek ve topluluk ruhunu hissetmek için bir fırsattır. İnsanların drag şovlarından kendilerine güven ve cesaret bulmalarını, farklılıkları kutlamayı öğrenmelerini ve dışlanmış gruplara destek vermeyi öğrenmelerini istiyorum.

 

Yeni projelerin var mı? Yakında senden nasıl haberler alacağız?

Amerika’ya gidiyorum Haziran ayı için. Bir müzik festivalinde performans sergilemek için işe alındım. Bir grup topladım, tüm kostümleri hazırladım ve dört gün boyunca orada olacağız. Her gün performans sergileyeceğiz. Gidişimin ana nedeni bu. Ayrıca, Chicago’dayken planladığım diğer performanslarım da var. Ve yaz sonrasında burada daha fazla gösteri planlamak istiyorum.

 

 

#komünitecalling Sayısını Okumaya Devam Et