RÖYSKOPP İLE PROFOUND MYSTERIES VE MÜZİĞİN DERİN DÜNYASI: DJ SETİNDEN ALBÜME YOLCULUK

Röportaj: Hikmet Demirkol

Artwork: Carilla Karahan

 

Geçtiğimiz haftalarda Zorlu PSM’de gerçekleşen MIX Festival’de DJ setinde yer alan Röyskopp ile röportajımız, son ana kadar net olmadığı için haftalarca bu ihtimalin heyecanıyla bekledim desem yalan olmaz. Norveçli ikili ilegeride bıraktıkları 20 seneyi ve müziklerindeki değişimi konuştuk. Hem sohbet sırasındaki samimiyetleri hem de konser sonrası unutmayıp bir araya geldiğimizde gösterdikleri inceliği de hafızama kazıdım.

 

2014’te yayımladığınız ‘The Inevitable End’ albümünüzden sonra yaptığınız röportajlarda bunun son albümünüz olduğuna dair yorumlar yer alıyordu. Oradan alıp başlayalım istiyorum, ne dersiniz?

Torbjørn Brundtland: Korkarım ki ‘The Inevitable End’i yayınlarken muhtemelen son geleneksel albümümüz olacağını söylediğimiz için söylediklerimizden bazıları çeviride kayboldu. Ve aslında geleneksel kelimesi, her ne sebeple olursa olsun düştü. Şimdi yakın zaman önce yayımladığımız yeni albümümüz ‘Profound Mysteries’ ile bu sözümüzü yerine getirdiğimizi hissettik, çünkü üçlü bir albüm olduğu için bu anlamda geleneksel bir albüm olmadığını düşünüyoruz. Ayrıca albümü yayınlama şeklimizin de alışılmışın dışında olduğunu düşündük. Ama tabi yine de her bireyin kendi kararı ve anlama şekline kalmış.  Albüm formatında söyleyecek daha çok şeyimiz olduğunu hissettiğimizi söyleyebilirim. Bu yüzden ‘Profound Mysteries’ ile yeniden karşınızdayız. 

 

O zaman ‘Profound Mysteries’e gelelim. Üç albümü bu kadar kısa sürede yayımlama fikri nasıl ortaya çıktı. Bu dev albüm projesinin üretim sürecini biraz açalım isterim.

T.B: Profound Mysteries’i yapmadan önce albümün iskeleti için çalıştık, ne yapmak istediğimizi belirledik. Üç bölümden oluşmasını istedik. Tüm bu parçaların her birinde 10 parça olmasını istedik, yani bir çeşit simetri. Ve öyle olmasını istedik ki, “Filler Tracks” diye adlandırdığımız parçalar olmasını asla istemedik. Yani her bir parçanın kendisinden sonra gelen parçayı bir şekilde vurgulamasını ya da yükseltmesini istedik. Böylece, her parçanın kendi amacı ve yeri olduğunu söyleyecek, boşluk hissetmeyecek dinleyici. Bu bahsettiğim  günümüzdeki albümlerde çok yaygın olan bir durum, kimi yayımlanan işlerde sadece üç ana şarkı var albümün geri kalanı sadece dolgu malzemesi gibi duruyor. Bu duruma düşmek istemedik.

Svein Berge: Daha sonra bunu inşa etmeye başladığımızda, üç bölüm boyunca devam eden çok güçlü bir anlatımımız oluştu. Birbiriyle çok uyumlu da olsa sıkıcı olmamasını sağlamak zordu. Ama bunu başardık. Albümü yaparken biraz değiştirdik ve biraz daha parçalı ve muhtemelen biraz daha zorlayıcı hale getirdik. Albümün başlığına da uyum sağladı derin gizem, gizem kelimesine yeteri kadar vurgu yaptık (gülüyor).

 

Profound Mysteries’in üç bölümü için kısa kısa neler söylemek istersiniz?

T.B: Bizim için birinci bölümün bir tür geri dönüş olması gerekiyordu. ‘The Inevitable End’ ile bir dereceye kadar uzaklaştığımız için birinci bölümün yavaş bir geri dönüşü temsil etmesini istedik. Bir çeşit yeniden başlangıç, azıcık gizli ve saklı bir his barındırsın istedik. İkinci bölüm daha hilalli ve belirgin ve bir dereceye kadar açık sözlü bir anlatımla ilerlemesini kurguladık. Ve üçüncü bölüm ise bir tür durma ve kaybolma, belki de sona doğru ilerlerken biraz daha derine iniyor. Birlikte çalıştığımız vokalistler de bu anlattığım üç bölümü dinleyicimize doğru aktarmamızda, ruh hallerini ve duyguları vurgulamada yardımcı oldular.

 

Her albümünüzde birçok önemli isimle birlikte çalıştınız. Bu ilişkiyi nasıl kurduğunuzu merak ediyorum, şarkılardaki vokalleri nasıl seçiyordunuz, doğru kişiyi bulmak da zor olsa gerek. Yanılıyor muyum?

T.B: Vokaller şarkıların esas ruh halini aktaran kişiler. Örneğin Susanna çalışmayı çok sevdiğimiz bir arkadaşımız. Eğer bir umutsuzluk ve kalp kırıklığı duygusu aktarmak istiyorsak direkt onun kapısını çalıyoruz. Duygu ve o duyguyu yansıtacak kişiyle ilgili bir uyum bu aslında. Aynı şekilde Jamie İrrepressible’I daha gizemli şarkılar için kullanmayı istedik. Sesinde farklı bir teatral kalite var. Aslında vocal seçimi tıpkı bir melodiyi çalarken daha iyi bir tat bırakmak için seçeceğiniz enstrümanı kullanmak gibi bir durum diyebilirim. Doğru şarkı doğru vocal uyumu her zaman bizim için de çok önemli bir konudur.

 

“Eser ne anlama geliyor? Neyden yapılmış? Sıcak mı? Soğuk mu? Hayvansal mı? Robotik mi? Eski mi? Yeni bir şey mi? Uzaydan mı geldi? Dünya’dan mı? Bunların hepsi izleyiciye bağlı.”

 

‘Profound Mysteries’ üç bölümünden hangi bölüm sizin favorinizdi? 

T.B: Hepsini seviyorum. Bu soru bana favori filmini seç demek gibi bir şey.  Bazı bilim kurgu filmlerini severim ama bazı korku filmlerini de severim. Ama tek bir favorim yok, ama her disiplinde favorilerim var. Aynı mantıkla bence bu üç bölüm kafamda farklı disiplinleri temsil ediyor. Ama ben en çok sanırım nedense en çok üçüncü bölümü dinliyorum. Ama bu favorim bu olduğu anlamına gelmiyor o yüzden açıklamak istedim,  ama kafamda en çok dinlediğimin bu olduğuna inanıyorum. Nedenini bilmiyorum (gülüyor).

S.B: Ben de hepsi diyeceğim. Birini seçince sanki diğerleri kötü mü gibi bir his geliyor (gülüyor). Eğer tarz açısından bakacak olursak, ben birinci bölümü tercih ederim. Ama en çok, en ilginç ve çok yönlü olarak seçmek istesem o zaman ikinci bölümü tercih ederim. Çünkü ikinci albüm gerçeklerin en çok farklılık gösterdiği bölümdür. Kendi ruh halim için birini seçecek olsam üçüncü bölümü seçerdim. Mutluluk önemli, beni sadece gülümsetiyor son albüm.

 

Röyksopp’un ne zaman bir şarkısını duysam gözümün önünde imgeler beliriyor, şarkılarınız hep görsellikle kafamda kendisine yer açıyor. Bu açıdan benim için eşsiz bir yeriniz var. Bunca yıl ürettiğiniz şarkılar ve onların görsel dünyanıza dair neler söylemek istersiniz? En çok da son üçleme albümünüzün görsel dünyasına dair neler anlatacağınızı merak ediyorum!

T.B: Profound Mysteries’e, bi̇r single seçi̇p tüm vaki̇ti̇mi̇zi̇ o single i̇çi̇n bi̇r vi̇deo hazırlamaya harcamak ve di̇ğer parçalar i̇çi̇n hiçbir şey yapmamak yeri̇ne, vi̇deolar ve görselleşti̇ri̇ci̇ler söz konusu olduğunda her parçaya ayni oranda emek harcanan bi̇r proje olarak yaklaşmak i̇stedi̇k. Her bir parçanın bütüncül ve her bir parçanın en az diğeri kadar önemli olduğu bir şey yaptığımızı dünyaya göstermek istedik. Bunu da Jonathan Zawada ile birlikte her bir parça için görselleştiriciler yaparak kanıtladık. Ayrıca yapım şirketi Bacon ile her parça için bir kısa film üzerinde çalıştık.

S.B: Şunu da ekleyebilirim, projenin başlığından da anlaşılacağı üzere gizem kısmını seviyoruz Mm-Hmm. Bu biraz da sizin söylediğinizle ilgili, müziği dinlerken yaşayabileceğiniz öznel deneyimle ilgili. Biz de bunu bir şekilde görsel olarak aktarmak istedik. Bu yüzden Jonathan Zawada’ya sanat eserlerini ve bu görselleştiricileri yapması ve bir şekilde bir sanat eserinden edinebileceğiniz öznel deneyimi temsil edebilecek bir şey yaratması için başvurduk. İşte bu şekilde elimizdeki bu eserleri ortaya çıkardık. Her parçanın kendi küçük eserleri var ve bunlar öznel yorumlara çok açık. Eser ne anlama geliyor? Neyden yapılmış? Sıcak mı? Soğuk mu? Hayvansal mı? Robotik mi? Eski mi? Yeni bir şey mi? Uzaydan mı geldi? Dünya’dan mı? Bunların hepsi izleyiciye bağlı. Ve biz bu duyguyu seviyoruz ve müziğimizle de çok güzel bir şekilde bağdaşıyor, ki bizce müziğimizi mutlu, hüzünlü, melankolik, neşelendirici olarak deneyimleyip deneyimlemediğiniz de son derece öznel. Bir kişi ve birey olarak müziğimizi hangi yöne doğru yönlendirmek istediğiniz gerçekten size bağlı. Biz bunu seviyoruz.

T.B: Bunu kutlamak istiyoruz. Bence bu bir dil, insanoğlunun içsel alanı için gerçekten bir dilimiz yok. Ve müzik, kendi iç dünyanızı geliştirmek için harika bir kaynak olabilir. Bu da kutlamak istediğimiz bir şey. Ve biz, özellikle de ‘Profound Mysteries’ için insanlara görselleştirilmiş bir imaj dayatmak istemedik. İşte bu yüzden Johnson Sawada ile çalışmanın ve Svein’ın az önce tarif ettiği bu şeyin projemiz için mükemmel olduğunu gördük. 

 

İlk albümünüzün yayımlanmasının üzerinden 22 sene geçmiş, büyük bir zaman. Bunca zaman sonra yeni müzik üretme konusunda üzerinizde bir baskı hissediyor musunuz? 

S.B: Biz yaptığımız işten zevk alıyoruz. Bence Torbjørn ve benim aramızdaki anlaşma, eğlenceli olduğunu düşündüğümüz sürece müzik yapmaya devam edeceğimiz üzerine kurulu.  Lütfen beni yanlış anlamayın, asla ukala bir yerden söylemiyorum ama bazı müzik üretimlerinin zaten var olmadığını düşünüyoruz. Bizim ürettiğimiz müziğin dinleyicisi açısından kendimizi bir rakamla ölçmüyoruz. Küçük ama niş bir boşluğu doldurabildiğimiz sürece bu işi yapmaya devam edeceğiz. Baskı demem üretme sürecine ama belki yaratmak için bir aciliyet hissediyoruz diyebilirim.

 

Melody A.M günlerinden biraz daha bahsetmek istiyorum. Söz konusu albüm yayımlandığında o dönem chill out, downtempo müzikler popüler olmuştu diye hatırlıyorum. Bence bu akımda sizin de payınız çok büyük. O günler ile bugünü kıyaslarsanız neler söylemek istersiniz?

S.B: Her ne kadar ilk albümümüz Melody A.M bir ölçüde ana akıma girmiş olsa da, niyetimiz asla bu değildi. Ana akım açıkçası bizim tarafımızdan, bu anlamda, gerçekten yaratılmadı. Biz bu açıdan karar verici bir noktada değiliz. Açıkçası ana akım da artık çok değişti. 2000’li yılların başındaki elektronik müzik ile şimdiki elektronik müziğin durumunu karşılaştırmak çok zor, 2000’li yılların başlarında elektronik müzik hala bir yenilikti, ana akımda rock, rock ve r&b vardı ve hip hop muhtemelen ana baskın güçtü. Dolayısıyla, iki Norveçlinin çoğunlukla enstrümantal, ilginç, elektronik deneysel müzik yapması oldukça beklenmedik bir şeydi. Bugünlerde ana akım pop müziğin çoğu elektronik müzik.

T.B:  Ana akım ifadesi bence artık aynı anlama gelmiyor. Yani tüm paradigma değişti. Bence asıl önemli olan da bu. Açıkçası artık daha az sanatçı var. Ana akım pazarı işgal eden sadece 10 farklı sanatçı var. Bunlar Taylor Swift, The Weekend, Billie Eilish ve benzerleri. Oysa 20 yıl önce daha fazla sanatçı olurdu, müzik tarzları açısından da daha çeşitli olurdu. Böyle düşününce biraz da durum üzücü diyebilirim. Bu arada ismini söylediğim hiçbir sanatçıyı eleştirmiyorum lütfen yanlış anlaşılmasın.

 

“Doğadan da keyif alıyorum, bu da hala Norveç’te yaşamamın nedenlerinden biri ve aynı zamanda şehrin biraz dışında yaşıyorum. Böylece denize ve dağlara erişebiliyorum. “

 

Biraz kişisel bir soruya geçiyorum. Sizlerin gündelik hayatlarınızı çok merak ediyorum. Herhangi bir hobiniz var mı, ya da gündelik rutinleriniz nasıl geçiyor? 

S.B: Şahsen benim sıradan bir şekilde yaptığım belirlenmiş bir hobim yok. Film izlerim ve kitap okurum, ama hobi olarak değil, daha çok eğlence amaçlı bir şey. Doğadan da keyif alıyorum, bu da hala Norveç’te yaşamamın nedenlerinden biri ve aynı zamanda şehrin biraz dışında yaşıyorum. Böylece denize ve dağlara erişebiliyorum. 

T.B: Benim de herhangi bir şekilde sıra dışı olan bir hobim yok. Doğa, ailemle olmadığım ya da müzik yapmadığım zamanlarda yapılacak en büyük şey. Doğada olmak benim en sevdiğim şey.

 

Bu soru sizle röportaj yapacağımı söylediğimde bazı hayranlarınızdan aldığım ortak bir soruydu o yüzden mesajı iletmek istedim. Röyksopp ile vokali özdeşleşen Robyn, Karin Dreijer gibi isimlerle tekrar çalışmamanızın özel bir sebebi var mı?

T.B: Vokal seçimimiz her zaman şarkıyla alakalı. Bir de yaratıcı olarak hem bizim için hem de dinleyicimiz için ortaya çıkarttığımız müziği ilginç kılmak istiyoruz. Ayrıca kendimizi de tekrar etmek istemiyoruz. 

S.B: Ben de kendimizi tekrar etmememizin altını çizmek isterim. Bir diğer konu da sanatçı ve notanın birbiriyle uyumu. Şarkı bir vokal ile uysa bile zamanlama, planlama bazen uymayabiliyor. Denklemde birden çok değişken var. Yıllarca bizimle işbirliği yapan herkese minnettarız ve müteşekkiriz. Onlar olmasaydı bu şarkılar bu noktaya gelemezdi.

 

 

En başta bu işe girdiğinizde bir hedefiniz var mıydı? Varsa eğer böyle bir hedefiniz zaman içinde onda nasıl değişiklikler yaşadınız? Son olarak da ilerisi için nedir hayalleriniz?

T.B: Zor bir soru. Bilmiyoruz ama yaratma konusunda bahsettiğimiz aciliyete geri dönecek olursak, bence bir şekilde her zaman bir şeyler yaratacağız. Bunun dünyayla paylaşacağımız bir şey olup olmayacağına gelecek karar verecek. Ama devam edeceğiz.

 

DJ setlerinizden de bahsedelim. Çalarken nasıl bir plan var aklınızda ya da spontane mi ilerliyorsunuz DJ set performanslarınızda.

S.B: DJ set ile çıktığımızda biz son derece spontaneyiz. Bence DJ’liğin bizim için en büyük avantajlarından biri de bu, bir planımızın olmaması. Biz plansız çalıyoruz (gülüyor). Bu da stüdyoda yaptıklarımızdan çok farklı. 

T.B: evet DJ’lik olayında tamamen özgürüz. Yani son derece doğaçlama. Nasıl çaldığımıza gelince, nerede çaldığımıza, ne zaman DJ’lik yaptığımıza bağlı olarak biraz değişiyor ama artık plak kullanmıyoruz. Eğer öyleyse de durum, o zaman evdeki ya da stüdyodaki plaklarımızı kopyalayıp dijital hale getiriyoruz çünkü plak çalar üzerinde çalma stresine ihtiyacım yok (gülüyor). 

 

Türkiye’deki hayranlarınıza neler söylemek istersiniz?

T.B: MIX Festival’e DJ set ile geldik ama aklımızdan full ekip gelip canlı konser vermekten geçiyor onu da belirtmem gerek. DJ set performansımız çok enerjik tam bir kulüp havasında konsere dönüşüyor ama ikisinin yeri ayrı.

 

 

#komünitecalling Sayısını Okumaya Devam Et