SİVRİ DİLLİ BİR İNGİLİZ: BAXTER DURY

Röportaj: Heja Bozyel

 

Bu röportajdan 1 hafta sonra “I Thought I Was Better Than You” adlı yeni albümünü çıkartan Baxter Dury, tüm İngiliz sarkazmını, kendini ifade ederken sözünü sakınmama hallerini ve mütevazılığını yeniden müziğe yatırmış. Rough Trade Records (Kalpler burada coşuyor) müzisyeni, bu albümde yine çok sevdiğimiz bir indie plak şirketi olan Heavenly ile çalışmış. Albüm, punk idollerinden olan babası Ian Dury’yi bir kez daha hatırlamamıza sebep olan lirikler ve genel olarak Baxter’ın bohem dünyasında kendi ile barışıklığının sonucu hip-hop ve groove tınılı “alternatif Brit pop” diye kategorilendirebileceğimiz (kategorilendirmeye mecbursak) 7 şarkıdan oluşuyor. Sohbetimizin sebebi ise albüm değil; PSM Loves Summer by %100 Müzik kapsamında 14 Haziran’da Zorlu PSM’de vereceği konseri. Karşınızda İngiliz bohemliğinin şarkılarını yazan Baxter Dury.

 

Selam Baxter! Londra’da hayat nasıl gidiyor?

Selam, her şey yolunda. Londra tahmin edilebilir bir şehir, büyük, tahmin edilebilir, saldırgan… Hayat da böyle devam ediyor.

 

Yeni şarkın “Celebrate Me” şahane. Yine şaşırtıcı bir şarkı. Dinlerken Londra’daki gençliğimi hatırladım. Gece hayatındaki farklı insanları izliyormuşum gibi bir his verdi…

Teşekkür ederim. Gerçekten de Londra’dan, Londralı bir şarkı bu.

 

 

Hem şarkının hem de videosunun arkasındaki hikaye nedir?

Narsisizmle, herkesin sınıf ve kimlik takıntısıyla ilgili. Sahte hayatlar, göstermelik işler… Oldukça soyut bir şekilde, bu noktalara girip çıkıyor. Video, yönetmenin şarkıya dair kendi yorumu. Ben de oldukça beğendim aslında. Benim yaptığım işin bir duygusunu alıp başka bir soyut yolculuğa dönüştürüyor, 14. yüzyıl tablolarından esinleniyor ama arkasındaki hikayeyi yönetmene sorman lazım.

 

Video senaryosuna hiç dahil olmadın mı?

Neyse ki çok dahil olmadım ve bu sayede daha iyi bir iş oldu! Ben sadece oyunculuk yaptım.

 

“Sanatçı olmanın en iyi yanı, sanatını bundan hayatını kazanabileceğin hale getirebilmek.”

 

Uzun zamandır müzik sektöründesin ki zaten ailen nedeniyle müziğin içine doğdun. Şu an, bu yaşında müziğe dair geçmişten farklı hislerin, düşüncelerin var mı?

Hayır, hiç farklı hissetmiyorum, sanırım çok anlık kalmaya çalışıyorum. Eski duygularımı bugüne taşımamaya çalışıyorum. On dakikalık döngülerde yaşıyorum ve ötesinde geçmişi veya geleceği düşünmemeye çalışıyorum, yani şu an yaptığım şey bu. Çok temel bir varoluş şekli.

 

Peki gençken farklı kariyer planların oldu mu?

Çok fazla. Sürekli olarak, hâlâ da, her şeyin mümkün olduğunu düşünüyorum ve hayaller kuruyorum. Sinemayla çok ilgileniyordum, sanırım gerçekten var olabileceğimi düşündüğüm yer orasıydı, ama filmde başarılı olmak için oldukça akademik olmanız gerekli. Belli kurallara uymalı, insanlarla uyumlu çalışmalısınız. Müzikte olduğunuz kadar kendinizi insanlardan sıyıramazsınız. Müzikte istediğin kadar saçmalayabilirsin, ama sinemada yatırımcılara güvenilecek biri olduğunuzu kanıtlamanız gerekiyor. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?

 

Evet. Kesinlikle.

Yani sinema sektöründe bu kişiliğimle var olamazdım. Fazla sivri ve asi kalırdım, bu yüzden müziğe girdim.

 

 

Peki müziğe ilk başladığında, çok başarılı bir müzisyenin oğlu olmak zorladı mı? Babandan daha fazla başarmak zorunda hissettin mi kendini veya bir noktada müzikal anlamda ondan farklılaşma ihtiyacı duydun mu?

Yani, çok fazla ölçersen, asla tatmin olmayan acı verici bir döngüye girersin. Bazı şeyleri kabul etmek gerekli ve herkesin oyununun farklı olduğunu da kabul etmelisin. Farklı kişi, farklı oyun. Müzik yapmak bunlar olmasa da çok zor zaten. Her şeyini ortaya koyuyorsun. Babamın müzisyen olması tuhaf bir durum aslında. Yani, her zamankarşıma çıkacak, etrafımda olacak bir durum. En baştan bunu kabullenmeli ama aynı zamanda yok saymalısın. Pozitif bir miras bırakmak istiyorsan başka seçenek yok. Yarışmanın bir anlamı yok çünkü kendinle yarışıyormuşsun gibi bir durum oluyor. Gençken bu kadar mantıklı olmak zor oluyor tabii…

 

Aslında bu konuda saatlerce konuşulur ama konumuz şarkıların. Şarkı sözlerindeki kara mizaha, alaycılığa ve hepsinin içinde hüzün barındırmasına bayılıyorum. Bunun sırrı İngiliz olmak mı?

Bir bakıma evet, sanırım İngiliz tuhaflığı bu. Tüm işlerimde var. Bir çeşit garip bir kişilik krizi, çok belirgin şekilde İngilizlik bu. Kendine güvenen ve aynı zamanda çok kırılgan… İlginç bir şekilde hem kendimizden çok eminiz hem de kendimizi çok eleştiriyoruz. Kendini güvenli hissetmek için kendinden emin olman gerekiyor ama bunu sadece birka ulus eğlenceli hale getirebilmiş. Onlardan biri de biz ingilizler. Müziğe, sanata çok alan açıyoruz bu yüzden de çok sanatçı var ama oyuncu, müzisyen, sanatçı olduğun zaman daha çok kırılmaya açık oluyorsun çünkü kişiliğini ortaya koyuyorsun her şeyden önce. Bunun için de ifade gücünün iyi olması gerekli. Ve güvende hissetmelisin. Çok garip bir ülkeyiz aslında. Geleneklerimize bağlı ama bunları da yeniden yapılandırmaya çalışan… Bu da her şeyi etkiliyor. Sanırım ben de bu açıdan çok İngilizvari işler yapıyorum.

 

Peki tüm bunlara rağmen sanatçı olmanın, duygularını insanlarla paylaşabilmenin en tatmin edici yanı ne?

Sanatçı olmanın en iyi yanı, sanatını bundan hayatını kazanabileceğin hale getirebilmek. Eğer sadece yapmak için sanat yaparsan ve kendini kaptırırsan bunun altında ezilebilirsin. Pratik ve sanatsal bir “iş” haline getirdiğin zaman hayatta kalabilirsin. Çünkü günün sonunda bundan para kazanman, yaptığını uygulanabilir ve dinlenebilir hale getirmen gerekiyor. İçinden gelen yaratıcılığı kontrol altına alman lazım yoksa seni yutabilir, Ikarus gibi. Eğer çok fazla uğraşman gerekiyorsa buna değmez. Onun yerine yat, uyu, yürüyüşe çık, lahana yetiştir, bahçecilik yap… Yaptığın işin keyifli olması gerekli. Sadece iş olmamalı ama sadece kendini adadığın, kaybettiğin bir şey de olmamalı…

 

Sahnede canlı söylemekten özellikle zevk aldığın şarkılar var mı?

Seyirci ile bağ kurmanı sağlayan şarkıların hepsi. Eğlenceli şarkılar genelde. Çünkü en iyi enerjiyi verip onu seyirciden geri alıp içine girersiniz ve bir an için çok özel biri olduğunuza inanırsınız. Bu çok özel bir his. “Wow, harikayım, ne olursa olsun artık” dediğin, büyük hislerin coştuğu anlar vardır ya, işte öyle… Bütün grubu omzunda taşıdığını hissettiğin, tüm seyircilerle birlikte söylediğin… En sevdiğim ve sanırım tüm müzisyenlerin en sevdiği anlar bunlar ve bunları yaratan şarkılar.

 

Bundan sonra neler yapmak istiyorsun?

Devam etmek, daha fazla insanla tanışmak, daha fazla şarkı yazmak, daha iyi müzik yapmak, daha iyi şarkılar yazmak, daha fazla insanı memnun etmek…

 

Baxter Dury 14 Haziran’da Zorlu PSM’de. Biletler burada.

#komünitecalling Sayısını Okumaya Devam Et