TAŞRA ÜÇLEMESİ CAZ PROJESİ ile SİNEMA ve MÜZİK ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ:
Röportaj: Burak Diken
Taşra Üçlemesi Caz Projesi, Altın Palmiye ödüllü yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın Taşra Üçlemesi olarak da bilinen ilk üç filmi Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak filmlerine doğaçlama caz besteleyen bir konser projesi. “Yürüyen Merdiven” grubundan tanıdığımız piyanist Yiğit Özatalay projenin besteciliğini üstlenirken, sanatçıya saksafonda Barış Ertürk, davulda Mustafa Kemal Emirel eşlik ediyor. Kubilay Devrim Dikkaya’nın yapımcısı olduğu proje, Taşra Üçlemesi’nden seçilen 11 sahne üzerine caz parçaları besteliyor. Dünya prömiyeri 3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’nde tarihinde yapılan ve ikinci gösterimi Bodrum Caz Festivali’nde gerçekleşen Taşra Üçlemesi Caz Projesi, 30. İstanbul Caz Festivali kapsamında 13 Temmuz’da Kadıköy Sineması’nda sahne alacak.
Projenin yapımcısı Kubilay Devrim Dikkaya ve grubun bestecisi piyanist Yiğit Özatalay ile projenin doğuşunu ve geleceğini konuştuk.
Hoşgeldiniz! Nasılsınız? Nasıl gidiyor?
Devrim: Selamlar, teşekkürler iyiyiz. 2 konser verdik şu zamana kadar bu projeyle ilgili çok güzel geçti. O yüzden çok keyifliyiz.
Bu geçirdiğiniz iki konseri de özellikle birisi prömiyer olduğu için tepkiler açısından merak ediyorum ama öncelikle biraz projenin doğuşuyla alakalı birkaç şey duymak isterim. Nasıl başladı? Nasıl böyle bir şeye atıldınız?
Devrim: Şimdi ben bir Nuri Bilge Ceylan hayranıyım öncelikle. Yani bu proje öncesinde de Nuri Bilge Ceylan ile ilgili birtakım çalışmalar yaptım. Onunla ilgili birtakım sunumlar hazırladım ve güzel sanatlar fakülteleri gibi, sinema bölümü gibi yerlerde bunları sundum. Onun sinemasına ve fotoğrafçılığına dair her şeyi topluyorum. Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerinde kullanılan metinler vardır, özellikle Anton Çehov’dan; bu metinlere sahibim, senaryolarına sahibim. Yani onunla ilgili her şeyi topluyorum, bir koleksiyoncuyum. Bir taraftan da böyle sanatsal düzeyi çok yüksek auteur yönetmenlerin hayranıyım zaten sinema dünyasında. İşte Andrey Tarkovski gibi, Federico Fellini gibi, Ingmar Bergman gibi… Nuri Bilge Ceylan da bunların ülkemizden en önemli temsilcisi. Andrey Tarkovski ile ilgili bir caz projesi var, Tarkovski Quartet diye bir topluluk. Tarkovski’den ilham alarak birtakım besteler üretirler ve onun sinemasından birtakım sahneleri de konserlerinde kullanırlar. Bu proje biraz bize ilham verdi ama biz bunu taklit etmedik, çok farklı bir şey yaptık. Biz özellikle Nuri Bilge Ceylan’ın ilk 3 filmine odaklandık. Bunlar “Taşra Üçlemesi” olarak kabul edilen Kasaba, Mayıs Sıkıntısı ve Uzak filmleri. Bu filmlerde ve daha sonrası diğer bütün filmlerinde Nuri Bilge Ceylan sadece çok değerli bestecilerin klasik müzik eserlerini kullanmıştır. Herhangi bir parça bestelenmemiştir. Biz şu soruyu sorduk: “Acaba caz kullansaydı bu filmlerde, yani bu üçlemede nasıl bir şey ortaya çıkardı?” Bu filmlerden birtakım sahneler seçtik. Toplamda 11 sahne ve bu sahneler üzerine de caz besteleri ürettik ve bunları da bu ürettiğimiz parçalardan da bir konser formatı ortaya çıkardık.
Geçtiğimiz Uluslararası İzmir Film ve Müzik Festivali’nde dünya prömiyeriniz gerçekleşti. Ardından da Bodrum Caz Festivali’nde sahne aldınız. Nasıl geçtiler? İzleyiciden, seyirciden nasıl tepkiler aldınız?
Devrim: İzmir’deki sahnemiz dünya prömiyeri olarak tanıtıldı. Biz böyle bir şey istememiştik ama bu da bizi çok mutlu etti tabii. Aslında Almanya’ya da gideceğimiz için de bir yandan doğru oldu.
Yiğit: Aldığımız ilk tepkiler çok olumluydu, iyi eleştiriler aldık. Projenin beğeni gördüğünü anladık. Çok değerli isimler de vardı, özellikle İzmir Film ve Müzik Festivali’nin açılışında. Elbette kendi aramızda ‘’daha iyi nasıl olabilir’’ diye hâlâ konuşuyoruz ama bulunduğumuz noktayı da oldukça pozitif buluyoruz.
Devrim: Özellikle İzmir’deki açılışa çok değerli sinema eleştirmenleri geldi. Zaten İzmir Film ve Müzik Festivali’ni Türkiye’nin en önde gelen film eleştirmeni Vecdi Sayar düzenliyor İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle beraber. Kendisi Nuri Bilge Ceylan’ı yıllar önce, 1996’da Koza kısa filmiyle bizlere tanıtan bir sinema kişiliğidir. Sayar bir takım festivaller düzenliyor. Öncelikle kendisi bizim projemizi beğenip programa aldı ve bu bizim için zaten çok büyük bir aşamaydı. Festival jürisinde de Selin Okyay, Mehmet Açar, Pelin Batu, Vedat Sakman, Murat Meriç gibi hem müzik dünyasından hem de sinema dünyasından çok değerli isimler vardı. Hem sinema hem de müzik eleştirmenleri, müzisyenler bu açılışa geldi. Bizim için de büyük bir fırsat oldu onların bu konsere gelmesi. Bu sayede program sonrası onlardan birebir dönüş alma şansımız oldu. Kısacası eleştirmenlerden güzel değerlendirmeler aldık ve bu bizi çok mutlu etti.
Bodrum’da da açık havadaydı sahnemiz. Çok rahattı, müzisyenler de çok rahat çaldılar. Kendilerini iyi hissettiklerini düşünüyorum açıkçası. Bodrum’da görsel sanatlar ve sinema dünyasından çok değerli sanatseverler vardı. Onlar da beğendiklerini ifade ettiler.
‘’O dönemin ilkel kurgu ve çekim imkanlarıyla yapılmasına rağmen ilk üç film hem bir amatörlük ve hem de bir büyük bir duygusal mücadeleyi de barındırıyordu. Bu anlamda cazla da çok örtüşük bir şeydi.’’
Nuri Bilge Ceylan’ın tüm filmografisi içinde Taşra Üçlemesi sizin için nasıl öne çıktı? Aslında düşününce bu proje diğer filmleriyle alakalı da yapılmayacak bir iş değildi. Diğer filmleri için düşündüğünüz oldu mu? Yoksa direkt Taşra Üçlemesi özelinde başlayıp ilerlediğiniz bir proje mi oldu bu başından beri?
Devrim: Ya çok güzel bir soru, ilk defa sorulan bir soru. Ben de şimdi 4 yıl önceyi hayal ediyorum gerçekten bu filmleri nasıl seçtik diye. O aşamada benim katkım biraz daha fazla oldu. Zaten bu üçlemenin ikinci filmi olan Mayıs Sıkıntısı hep aklımda vardı. Bir de İklimler’i düşünmüştüm, dördüncü uzun metraj filmi ve ilginçtir, muhteşem bir aşk hikâyesidir. Bu arada okuyucularımıza da öneririm İklimler’i izlemelerini. Aslında bahsettiğin gibi, bütün filmleri görsel açıdan ve imgesel açıdan çok yüksek. O yüzden herhangi birini alıp kullanabilirdik. Ama Nuri Bilge Ceylan, özellikle auteur yönetmenlerin özelliği budur, belli bir üslup yaratırlar bir edebiyatçı gibi ve bunun üzerinden yukarıya doğru bir ivme alarak giderler. Bu anlamda bu ilk 3 filmi de zaten her zaman için çok değerlidir bizler için. Bir taraftan hem o filmleri yeniden hatırlatmak istedik. Bu filmlerin görsel yanları da çok güçlüydü. O dönemin ilkel kurgu ve çekim imkanlarıyla yapılmasına rağmen hem bir amatörlük ve hem de bir büyük bir duygusal mücadeleyi de barındırıyordu. Bu anlamda cazla da çok örtüşük bir şeydi yani. Bizim tarafımızda da sonuçta tabii ki özellikle müzisyenlerimiz çok profesyonel insanlar. Ama bir taraftan da cazda her zaman için bir amatörlük, bireysel eforla bir şeyler yapma gibi bir çaba da vardır. Biz de bu 3 filmindeki bu çabayı kendimizle kendi içinde bulunduğumuz müzikteki yerimizle örtüştürdük. Ben profesyonel bir yapımcı değilim, öğretmenim açıkçası ama hem müzik yazarlığı yapıyorum hem de bu tür organizasyonlarla, yapım ve projelerle ilgileniyorum. O anlamda biz bu filmlerle biz çok örtüştük, her açıdan. O yüzden de bu bizim için iyi bir seçim oldu.
Bir dördüncü film ekleyecek olsanız peki? “Bu filme de müzik yapabilirdik” diyebileceğiniz filmi hangisi?
Devrim: İklimler filmi. Özellikle filmin giriş sahnesi ki ben bu sahneyi özellikle hayal etmiştim, İklimler’in pek çok sahnesi müthişti.
Yiğit: Ben de bu arada çok seviyorum İklimler’i. Nuri Bilge Ceylan’ın en sevdiğim filmlerinden biri.
Devrim: Film için şöyle bir şey söyleyeyim, belki bu filmi de yaparız, ileride vesile olur. Cannes Film Festivali, 20 ya da 25. yıldönümü için Coen kardeşler’den Cannes ve sinema sevgisini anlatan bir kısa film siparişi etti. Coen kardeşler de İklimler’i bu kısa film içinde kullandı. Yönetmenlerin çok sevdiği bir filmdir yani. Yine bu kısa film Youtube’da vardır, öneririm.
‘’Nuri Bilge Ceylan filmlerini çekerken hiçbir zaman müziği düşünerek bu işi yapmıyor ama filmlerdeki o sahnelerinin imgesel dünyası ve doğaçlamayı da içeriyor.‘’
Tarkovski Quartet’tan bahsettiniz. Sizi sinema caz birlikteliğinde bu şekilde etkilemiş olan başka işler var mı?
Yiğit: Sinema ve caz birlikteliği konusunda uzman değilim ve bu konuda bildiklerim çok sınırlı. Sadece şundan bahsedebilirim, biz Yürüyen Merdiven olarak, yani davul piyano ikilisi olarak, sessiz filmlere cazla eşlik ederek müzik yaptığımız oldu. Bu tabii kendi deneyimimizden yola çıktığımız bir durumdu. Tarihte var olan, önceden yapılmış deneyimler olsa dahi bunu biz Yürüyen Merdiven’in karakterini koyarak üretmeye çalıştık. Beykoz Kundura’nın önayak olduğu 2 çalışma vardı bu tarzda: Son Adam ve Pandora’nın Kutusu filmleri. 1920’lerin sinema ürünleri oldukları için, cazın o şaşaalı dönemlerinin tarzını da çok taşıyan, onlarla örtüşebilecek filmlerdi. Ancak tabii caz ve sinema ilişkisi hani eminim ki çok daha eskiye gidiyor. Yani sadece biz değil, birçok müzisyen bununla ilgilenmiştir. Bir de sinema ve caz ilişkisiyle ilgili Miles Davis’in müziklerini yaptığı ve Türkiye’de de İdam Sehpası olarak gösterilen bir film var, Jeannee Moreou’nun oynadığı. Onu da anmak lazım, çok güzel bir film. Miles Davis de o filmin müziğiyle bu konudaki en verimli işlerden birini üretmiştir.
Devrim: Aslında özellikle bu auteur yönetmenlerin sinemasıyla caz aslında çok uyumlu. Birbirlerine çok yakışıyorlar bence. O yüzden biz aslında çeşitli yerlerden ilham almadık. Çok örnek yok önümüzde. Ama zaten bu kendiliğinden de oluştu. Nuri Bilge Ceylan filmlerini çekerken hiçbir zaman müziği düşünerek bu işi yapmıyor ama filmlerindeki o sahnelerinin imgesel dünyası, doğaçlamayı da içeriyor. Nuri Bilge Ceylan, çekimler sırasında doğaçlamaya da önem verir. Yani ağaçtan düşen bir dal olsun, bir rüzgar olsun, bir kar sahnesinde kar kütlesinin aşağı inmesi gibi birtakım rastlantılar birbirine çok yakışıyor. Cazda da böyle bir şey var tabii ki. Anlık doğaçlama, sahnede o anda ortaya çıkan birtakım şeyler. Bunlar birbiriyle örtüştüğü için zaten çok kolay bir şekilde hız aldık. Kolay derken işimiz de çok kolay geçmedi tabii, 4 yıllık bir çabanın ürünü oldu. Kendimizi içinde hissettiğimiz bir proje.
‘’Taşra Üçlemesi’ndeki en düşsel, en imgesel, müzikle en uyumlu olabilecek sekansları seçtik.’’
Taşra Üçlemesi’nden 11 sahne üzerine müzik yaparken sahneleri de gösteriyorsunuz bir yandan. Bu sahneleri nasıl seçtiniz?
Yiğit: Bu konuda da Devrim konuşmalı. Zaten seçimleri o yaptı.
Devrim: Bu filmlerdeki en düşsel, en imgesel, müzikle en uyumlu olabilecek sekansları seçtik. Burada bir şeye çok dikkat ettik: diyaloglar çok uzun ve müzik oradayken karakterlerin ağızlarının hareket etmesi gibi uyumu bozan bir şeyi istemedik. Aslına bakarsanız, filmlerden sahneler kullandık ama o yüzden kendimiz de kurgu yapmış olduk. Kasaba’nın bir sahnesi ormanda başlayan iki kardeşin yolculuğunun hikâyesini anlatıyordu. Araya başka sahneler, başka sekanslar giriyordu. İşte Saffet’in olduğu ya da işte annenin babanın olduğu gibi. Biz o sahneleri çıkardık ve ya da çocukların birbirleriyle konuşmalarını attık. Diğer yandan, bu projede sahnede kullanılan sesleri de kullanıyoruz. Rüzgarın sesi, hayvanların seslerini, insanların seslerini kullanıyoruz. Bunlar müzikle bir arada. Müziğin bir parçası. Bu da zaten Yiğit’in bestelerinde, onun seçimleriyle oldu. Yani ben ben kendi adıma işte bu cümleler olsun demedim. Burada müzisyenleri özgür bıraktık. Bu anlamda evet sahneler sadece sözsüz değil; sözlerin olduğu sahneler de, bu konuşmaların olduğu sahneler de kısmen var. Ama bunlar çok minimal. Bir başka seçimimiz de size bahsettiğim gibi orada konuşmalar varken biz önünde çalmıyoruz hiçbir zaman. İzleyiciler oradaki konuşmayı merak edebilirler ve bir huzursuzluk olabilir diye. Bütün bu tercihlerimizden dolayı 11 saniye ortaya çıktı ortaya çıktı. Kasaba filminden 4, Mayıs Sıkıntısı’ndan 4 ve Uzak filminden de 3 sahne seçtik. Kendimizi 11 tane diye sınırlamadık. Uzak filmi, izleyen hatırlarlar, ilk iki filme göre daha fazla diyaloğun olduğu, düşsel sahnelerin daha az olduğu bir filmi barındırdığı için 3 tane bizim için yeterli oldu.
Bu projeyi benzer başka bir yönetmen için yapmak ister miydiniz? Hangi sinemacılar aklınıza geliyor?
Devrim: Béla Tarr olabilir diye düşünüyorum. O da müthiş bir yönetmendir. Nuri Bilge Ceylan için filmlerinin uzunluğu hakkında eleştiri yapılır. “Çok uzun filmleri, 2 buçuk 3 saat.” denir ama Béla Tarr 7 buçuk, 8 saatlik filmleriyle en uzun filmleri barındırıyor filmografisinde. Açıkçası Türkiye’den pek aklıma gelmiyor kendi duruma ama Béla Tarr bence çok güzel olurdu.
‘’İstanbul Caz Festivali’nde yer almak bizim için bir eşikti.’’
İstanbul Caz Festivali için heyecanlı mısınız? Seyirciyi neler bekliyor, önceki sahnelerinize göre farklı bir şey görecekler mi?
Devrim: Kendi adıma İstanbul Caz Festivali’nde yer almak bizim için bir eşikti, o yüzden aşırı derecede mutluyuz. İKSV’ye ve Harun İzer’e çok teşekkür ediyoruz. İstanbul’da gerçekten bu projeyi bekleyen, Medyadan, cazseverlerden, sanatseverlerden, Nuri Bilge Ceylan hayranlarından pek çok kişi olduğunu da biliyoruz. Gerçekten güzel bir kitle heyecanla bu projeyi bekliyorlar. O yüzden aşırı derecede heyecanlıyız.
Yiğit: Devrim’e katılıyorum. Biz projenin üç müzisyeni olarak zaten İstanbul’da yaşıyoruz ve aslına bakarsanız tüm çevremiz de hemen hemen burada. Bu nedenle buradaki gösterimi çok önemsiyoruz. Devrim’in dediği gibi, zaten Harun İzer’le eski bir ilişkimiz var. Genç Caz zamanlarından müziğimizi tanıyor Yürüyen Merdiven olarak. Bu nedenle buradaki sanat çevresinin söyleyecekleri, onların izlenimleri bizim için çok değerli olacak. Elbette söylediğim gibi, İzmir ve Bodrum gösterimlerinden küçük farklar içerecektir kesinlikle. Çünkü bu bir performans, her seferinde farklı çıkacak. Ama şöyle de bir avantajımız var, ilk iki gösterimi atlattık ve şu anda çok daha deneyim sahibiyiz. Yani bu açıdan da aslında İstanbul performansı kendimizi daha rahat hissedeceğimiz bir performans olacak.
‘’İstediğimiz şeylerden biri de, Taşra Üçlemesi Caz Projesi’ni taşrayla buluşturabilmek.’’
İstanbul Caz sonrası neler bekliyor sizi?
Yiğit: Şu anda biz Yürüyen Merdiven olarak üçüncü stüdyo albümümüzü hazırlama aşamasındayız aslında. Albümün kayıtları iki sene önce yapıldı, ancak albümün yayınlanması için tanıtım ve prodüksiyon detayının hazırlığı içindeyiz aslında ve Ekim gibi, en azından bu yıl bitmeden Yürümek isimli üçüncü stüdyo albümünü yayınlamayı düşünüyoruz. Albüm dışında yine devrimin Devrim Dikkaya’nın koordinatörü olduğu başka bir projemiz de çok yakın zamanda başladı: Nâzım’a Caz Şarkıları. Şu an için bir konser projesi. Bunu çeşitli yerlerde sunduk, başta Cemal Reşit Rey ve Baba Sahne’de olmak üzere. Bu projenin konserleri de bir yandan devam ediyor. Ağustos’ta İzmir Bostanlı Açıkhava ve İstanbul Kalamış Yaz Festivali’nde olacağız.
İstediğimiz şeylerden biri de, Taşra Üçlemesi Caz Projesi’ni taşrayla buluşturabilmek. Hatta Devrim’in çok güzel bir fikri vardı, bu filmlerin -özellikle ilk ikisinin- çekildiği kentte, Çanakkale’de bunun bir temsilini yapabilmek, o amatör oyunculara ulaşabilmek ya da onların olduğu çevrede, atmosferde bunu sunabilmek. Tabii ki sadece orası değil diğer yandan, birçok taşra kentine gidilse bence daha da anlamlı olacak. Çünkü zaten estetik açıdan filmlerde anlatılan o doğallık, o atmosfer. Anadolu… Bu projenin değeri bence biraz burada; yani taşra ve cazı da buluşturabilmek diye düşünüyorum. Elbette ne kadar insana ulaşabilirsek o kadar güzel olur. Yurt içinde ve yurt dışına.
Devrim: Açıkçası hâlâ düşünce aşamasında olan projeler var ve birtakım görüşmeler devam ediyor. Diğer yandan Ekim ayında projemiz Almanya’da sahne alacak Ama bizim için bir eşik de Fransa’da, Cannes’da olmak. Nuri Bilge Ceylan sinemasında Cannes’ın çok büyük bir önemi değeri var. Kendisinin de en önemsediği festivalin bu olduğunu düşünüyoruz. Zaten kısa filmlerinden beri tüm filmlerinin prömiyerini orada gerçekleştirmeye özen gösteriyor kendisi. Yurtdışındaki Nuri Bilge Ceylan takipçilerinin de bu projeye ilgi duyacağını ve merak edeceklerini düşünüyoruz açıkçası. Türkiye’deki sinema festivallerinde de yer almak istiyoruz. Birtakım görüşmelerimiz var bununla alakalı. Mutlaka olacaktır.
Taşra Üçlemesi Caz Projesi’nin 30. İstanbul Caz Festivali kapsamında 13 Temmuz 2023 Perşembe günü gerçekleşecek gösteriminin biletlerine bu linkten ulaşabilirsiniz.