VAROLUŞUN USTA KURGUCUSU: JENNY HVAL

Röportaj: Ceren Kahveci

 

Oslo asıllı multidisipliner sanatçı Jenny Hval, sıradanlığa meydan okuyan kompozisyonlar, ütopik görünmekten çekinmeyen görseller ve var olmaya ilişik tartışma konularını ele alan eserleri ile senelerdir dinleyiciyi tutku dolu serüvenlere çıkarıyor. Sanatını sadece bir kutuya hapsetmeden müzik, şiir, yazı ve performans sanatlarıyla kendini sahnede bulan Hval, “sadece kendisi” olmanın tanımını ararken benliğini gözler önünde parçalara bölüyor, hikayelere döküyor. 4-5-6 Kasım’da gerçekleşecek olan Beats by Girlz Türkiye Festivali’nde çevrimiçi söyleşi ile katılımcılarla buluşacak olan sanatçıyla prodüksiyon süreci, sahne kimliği ve bir sanatçının kendini anlama arzusu üzerine konuştuk.

 

Öncelikle merhaba Jenny, seni burada ağırlamak çok özel. Son zamanlarda hayat nasıl gidiyor? 

Hayatım son zamanlarda biraz dramatik, ki normalde hiç böyle değildir! Köpeğim Salı günü çok hastalandı ve uzun bir süredir bunu yenebileceğinden emin değildik… ama şimdi evde ve gayet iyi görünüyor. Bundan dolayı son zamanlarda hiçbir şey yapmaya zamanım kalmadı! Aradığınız cevap büyük bir ihtimalle bu değildi, fakat hayat sürprizlerle dolu.

 

Sektörde farklı kalıplarda çıkardığı eserleri en pürüzsüz ve keyifli bir şekilde birleştiren multidisipliner sanatçılardan birisin. Bir hikaye, fikir, veya düşünceyi hangi formatta dünyaya aktaracağını nasıl seçiyorsun?

Teşekkür ederim. Çok da pürüzsüz bir duruşum olduğunu düşünmüyorum, ama başkalarının böyle düşünüyor olması hoşuma gidiyor. Bu bir şeyleri başardım, doğru yapıyorum demek. Genellikle bir şeye odaklanmayı planlıyorum, bundan dolayı bu daha çok pratikliğe bağlı bir seçim oluyor. Eğer prodüksiyon aygıtlarımı çıkarmışsam, ses kaydı üzerine çalışırım. Eğer yazmaya odaklandığım bir dönemdeysem, bilgisayarımı çıkarıp yazarım. Ama normalde birkaç proje üzerinde aynı anda çalışıyorum ve bunlar birbirini etkiliyor.

 

 

Beats by Girlz festivaline yazılı eserlerin üzerine konuşmak için katılıyorsun. Okuyucunun sesini duymadığı veya seni görmediği, tamamıyla kullandığın kelimelere odaklandığı bir formata olan yaklaşımını nasıl kuruyorsun? 

Senelerce “duyan” veya “duyulmayı isteyen” bir ses bulmaya çalıştım. Duyuların farkında olan bir sesti bu sanırım, tıpkı bir kayıt gibi. Ama müzik benim için yapması daha kolay bir şeydi –  böyle oldu. Müzik yaptığımda her zaman “zaten oradaydım”, anı yaşıyordum fakat kelimelerle çalışırken kendimi yakalamak için daha uzun ve karmaşık bir yol izlediğimi hissediyordum. Şimdi yazının, vücut bulmanın ve kağıttan dışarı adım atmanın hayalini kuran bir sanat biçimi olduğunu düşünüyorum. Müzik ise vücuttan dışarı çıkıp sayfaya dökülmeyi hayal eden, düşünmek için daha çok zaman harcanan bir sanat biçimi. Fakat belki de kağıt da bir vücuttur diyebilir miyiz? 

 

 

Eserlerin, cinsiyet konseptinin özüne inen her şeyi çerçeveliyor diyebiliriz: derin sözlerle aktarılmış, cinsellik, aşk, ve ‘sistem’ üzerine düşünceler. Varoluşa bu kadar sıkıca bağlanmış düşünceleri kelimelere dökebilme kabiliyetini nasıl keşfettin? 

Sanırım bu benim için çok doğal bir şekilde gelişti. Belki de hayatımın başlarında hep müzikle içli dışlı olduğum için. Babam Annette Peacock ve Diamanda Galás gibi sanatçılardan şarkılar dinletirdi. Sonrasında üniversite hayatımda performans ve tiyatroyla beraber şiir ve yazı okudum ve benim okulumda feminist performans sanatlarına çok yoğun bir ilgi vardı. Galiba sesimin doğal bir şekilde hakikati parçalara bölme, cinsiyet ve cinselliğin keşfi ve kendi yumuşak sesli iç monoloğum arasında bir kesişime dönüştüğünü hissettim.

 

Çok güçlü bir sanatçısın. Özellikle bir kadın olarak sektöre giriş yolunu nasıl çizdin?

Her ne kadar belki de hiçbir zaman müzik sektörünün eserlere profesyonel miksaj ve düzenleme ile “yüksek kalite ses” standardı getirmesini anlayamayacak olsam da, her zaman sohbet etmekten ve beraber çalışmaktan çok hoşlandım. Benim hayalimdeki dünyada, eseri yaratıyorsun ve daha doğrudan bir şekilde dinleyiciye iletiyorsun. Fakat müzik üzerine çalıştığımda bu olmuyor, bu şekilde bir etkileşimi en başlarda kendi CD-R’larımı yaptığım zamanlardan beri gerçekleştiremedim. Belki de canlı performans olduğunda bu oluyor diyebiliriz.

 

 

Çıkardığın her yeni eserlerle dinleyicilerini seninle kişisel bir yolculuğa çıkarıyorsun, bazen senin bile tam olarak cevaplayamadığın sorular soruyorsun. Kendini ve etrafını anlamak için çıktığın bu serüveni başkalarıyla paylaşıyorsun, onlar dokunmadan uzaktan izliyor. Bu da birinin bir şeyleri anlamak için verdiği mücadeleyi ihtişamlı bir gösteriye dönüştürüyor. Sen Jenny Hval’ı nasıl tanımlardın, hem kadın hem de sanatçı olarak?

Aslında eserlerimde dinleyicinin bir katılımı, etkisi olduğunu düşünüyorum. Sanatçı olan Jenny Hval, sahnede olan kişi, umuyorum ki hep beraber oynadığımız bir rol, bir yol kesişimi aslında. Belki onunla beraber ya da ona karşı oynadığımız bir rol. Kişi olarak Jenny Hval ise o sanatçı rolüne bürünen biri. Vücudunu, sesini ve oluşumunu ona adayan biri.

 

Eserlerin belli şeyler üzerine olan düşüncelerin üzerine dinleyiciye güçlü fikirler veriyor. Kışkırtıcı olmaktan çekinmiyorsun. Son albümün ‘Classic Objects’te fikirlerinin zamanla ve tecrübeyle değişmesinden bahsediyorsun, mesela evlilik üzerine olan düşüncelerinin. Hiç “belki de bundan bahsetmeye daha hazır değildim” dediğin bir zaman oldu mu? 

Konuştuğum, bahsettiğim şeylerin her zaman farkında olmuyorum. Yazarken yazdıklarımın alacağı tepkileri ya da eserlerimin beni bir birey olarak nasıl portreleyeceğini düşünmemeliyim, çünkü o zaman duygusal ve entelektüel korumacılığım beni yazmaktan alıkoyuyor. Düşündüğüm şeyler sorumluluğum, başkalarına karşı empatim oluyor, fakat tecrübelerim ve bunların nasıl görüneceği üzerine kafa yormuyorum. Bunları bir kenara koyuyorum. Kurgularken, onu yazarken, kelime ve dokularla eser yaratmanın sana teşhis koymaya çalışan terapistinle, seni anlamaya çalışan arkadaşınla, ya da seni korumaya çalışan günlüğünle konuşmakla benzer olmadığını unutmamak oldukça önemli. Dinleyici dilediği kadar farklı düşünce ve bakış açısı arasında gidip gelebilir. Bağlanmanın, anlaşılmanın milyonlarca yolu var. Sanat, etrafındakiler, yapılar ve dinleyici olmadan tanımlanamayacak bir ses ve vücudun keşfedilme alanı. Evlilikten bahsettiğimiz için de şunu soruyorum… gerçek hayatta bile, kim evliliğin onlar için ne anlama geldiğini kültürel, politik, sosyal yapılanmalardan etkilenmeden tanımlayabilir ki? Veya Tanrı? Ya da cinsellik?

 

Hval’ın 2022 çıkışlı albümü ‘Classic Objects’ kapağı

 

Eserlerinle etkileşenlerin senin dünyana kişisel bir kapı açacak olmaları düşüncesiyle rahat olma sürecini nasıl yönetiyorsun? Böyle bir süreç var mı, yoksa bu sana daha doğal mı geliyor? 

Sanırım bu hep gelişen bir süreç, ama eserlerimle etkileşenler gerçekten de benim kişisel dünyama giriyor olacaklar mı?

 

Toplum, dediğin şeylere nasıl tepki veriyor?

Bunu onlara sormalısın, bana değil!

 

Son soru: Şu an sektörde kendilerine yol açmak isteyen kadın sanatçılara önerin ne olurdu? 

Merakınızı kaybetmeyin ve kendinize zaman verin.

 

 

Jenny Hval, 4-5-6 Kasım tarihlerinde Yapı Kredi bomontiada’da gerçekleşecek olan Beats by Girlz festivali kapsamında katılımcılarla buluşuyor. Sanatçı, 5 Kasım Cumartesi günü 13.15-14.00 saatleri arasında Umami Kitap’tan Büşra Mutlu ile çevrimiçi söyleşi yapacak. Hval’ın söyleşisine ve festivalin geri kalan etkinliklerine ücretsiz katılabilirsiniz.

 

 

 

#komünitecalling Sayısını Okumaya Devam Et