WANG CHEN VE GERÇEKLİĞE YAKLAŞTIRDIĞI FANTEZİ EVRENİ

Röportaj: Büşra Soydemir

 

Üretimlerinde gerçeküstü, parçalanmış dünyalarda gezinmeye davet çıkaran Wang Chen’in anlatısı 212 Photography Istanbul kapsamında izlemeye açıldı. Queer ve göçmen kimliklerinin getirisi alan arayışınına istinaden kurgusunu inşa eden sanatçı, plastik ve dijitalin sınırlarını bir arada zorlayarak yaşanası bir habitatın tüm detaylarını örüyor. Chen ile fantezi evreni, akışkan ve çok yönlü pratiği üzerine söyleştik.

 

Komplike temaları video, ses ve performans gibi başlıklarda bir araya getirerek kendi disiplinini kurguluyorsun. Sanatına olan bu maksimalist ve çok sesli yaklaşımın ilhamı nedir?

Çocukluktan beri animasyon ve oyun her zaman tutkum oldu. Büyüdükçe, sürekli taşınma ve yer değiştirme deneyimi, aynı zamanda queer ve göçmen kimliklerim yer arayışı konusuna odaklanmama sebep oldu. Videolarımda sıkça birinci şahıs ve üçüncü şahıs bakış açıları arasında geçişler görünüyor, bu da izleyici üzerinde gözlemci ile katılımcı arasında geçiş yaptıran oyun benzeri bir deneyim yaratıyor. Bu deneyim de gerçek hayattaki bilinmeyen alanı arayışımı, kimlik ve yerin sürekli yeniden yapılandırılmasını yansıtıyor.

Sanat yapma sürecim, katmanlama ile derinden bağlantılı. Videolarımdaki birçok katman gerçekliğimi sürekli olarak yeniden tanımlama ve yönlendirme deneyimimi yansıtıyor. Videolar; karakter yaratma, kostüm tasarımı, heykel ve elle çizilmiş sahneler gibi unsurları bir araya getirerek gerçek dünya parçalarından inşa edilmiş bir sanal alan oluşturuyor. Tıpkı günlük hayatlarımızda üst üste gelen bilgilerin bombardımanına tutulduğumuz gibi çalışmalarım da bu bunaltıcı katman hissini yakalıyor ve her biri birden fazla anlatı ortaya çıkarıyor. Bu katmanlı gerçeklikleri inşa etmek için video kullanarak, tıpkı kendi karmaşık ve öznel deneyimlerimiz gibi hem hipergerçek hem de parçalanmış bir dünyayı yansıtmayı hedefliyorum.  

 

Üretimlerinin tümü karakterler ve içinde bulundukları mekanları yaratarak yeni yaşayışlar inşa etmek üzerine. Realistik detaylarla fantezi evreninden gerçekliğe yaklaştırdığın tabiatlar için üretim sürecin nasıl ilerliyor?

Karakterler ve onların evrenini oluşturmak çizimlerim, şekillerim ve soyutlamalarım ile başlıyor. Bu formları veya manzaraları geliştirdikçe fantezi unsurlarını dokular, hareketler ile katmanlandırıyorum. Fon yüzlerce elle boyanmış katmandan oluşuyor ve ardından dijital bir dünyaya dönüşüyor. Bazı karakterler ve sahneler stop motion animasyon ile hayat bulurken, bazıları kendimi kaydettiğim performanslardan alınıyor. Bu süreçte aynı anda birçok rol veya kimlik üstleniyorum, böylece birden fazla varlık haline geliyorum. Bu dönüşüm, benimle yaratımlarım arasındaki ayrımı bozarak, akışkan ve çok yönlü bir kimliği işaret ediyor.

 

 

Dijital teknoloji ve geleneksel sanatın kesişiminde dengede kalma formülün ne?

Çalışma sürecim her zaman dijital ve fiziksel dünya arasında bir diyalog olarak ilerliyor. Hiçbirinin bir diğerinin yerini alması mümkün değil; sürekli olarak birbirlerini tamamlıyor ve yükseltiyorlar. Örneğin, bir sahne elle çizilmiş unsurlarla başlayarak temeli oluştursa da ancak dijital manipülasyonla sanal ortam haline gelebiliyor. Bununla birlikte bu dijital sahneler bir kez inşa edildiğinde genellikle boşluklar veya fiziksel yollarla geliştirilmesi gereken alanlar ortaya çıkıyor. Fiziksel dünyada tasarlanmış kostümler dijital olarak uyarlanabilir, ancak genellikle dokuları, renkleri veya desenleri tam olarak yansıtmıyor. Bu da beni onları fiziksel olarak yeniden çalışmaya zorluyor.

Bu ileri geri süreç, mekanlar oluşturduğum kısımda da geçerli. Çoğu zaman sanal alanı zenginleştirmek için fiziksel malzemelere başvurmam gerekiyor. Bu, dijitalin fiziki, fiziki dünyanın dijitali yeniden şekillendirdiği sürekli, yinelemeli bir süreç. Benim için bu iki ortam sürekli iç içe geçiyor ve bu birliktelik çalışmalarımı kurgulamamda hayati önem taşıyor. Her bir ortam, diğerinin tek başına başaramayacağı şekillerde birbirini zenginleştiriyor. Bu prensip, çalışmanın gerçek dünyayla somut bir bağlantı kurmasını sağlarken aynı zamanda dijital alanların akışkanlığı ve sınırsızlığını da taşıyor.

 

Anlatıların temelini sosyolojik başlıklar oluşturuyor. Ele aldığın konuyu tüm pratiğin içinde ne biçimde konumlanacağına dair bir kıstasın var mı?

Pratiğim karakterlerimi ve hikayelerimi parçalanmış, sıklıkla bunalmış ortamlarda konumlandırıyor. Bu durum çeşitliliği barındırmayan toplumsal yapılar içinde gezinmemin yarattığı kafa karışıklığını yansıtıyor. Temsili olmayan ve sürreal karakterler kullanarak kimlik hakkındaki normatif fikirleri eleştiriyorum ve yaşam deneyimlerinin akışkanlığı ve karmaşıklığını vurguluyorum. Anlatım kasıtlı olarak açık uçlu; böylece özneler, marjinalleşmiş bireylerin yaşama gerçekliği gibi kategorilere sığmayan alanları işgal ediyor. 212 Photography Istanbul’da, “In the Woods” ve “Fractured Delights” adlı iki video yerleştirmem var. İçeriği yaratımlarımız ve etkileşimlerimizin siyasi manzaranın rolünü nasıl şekillendirdiği ve bu rol tarafından nasıl şekillendiği etki döngüsünü sorguluyor.

 

İşlerin hayal edilen bir dünyanın olasılıklarını sorgulatmak üzerine, üretimlerinin sana öğrettikleriyle dönüşen köşelerin hangileri?

Hayal edilen dünyalar üzerinde çalışmak, onları sadece bir fantezi olarak görmekten öte bir yer haline getirdi; direniş, yansıtma ve dönüşüm mekanları oldular. Bu alanları yaratmak, onları sadece alternatif gerçeklikler olarak değil; kimlik, güç ve aidiyet gibi kavramları yeniden düşünmeye olanak sağlayan evrenler olarak görmemi sağladı. Bu dünyaları inşa etmek ya da yıkmak, yerinden edilmişlik duygum ve korku yaratan siyasi mekanlarla yüzleşme yolum oldu. Bu sürekli yeniden hayal etme hali bana kendi algımı sorgulatıyor ve dünyada farklı perspektiflerle görme ve var olma fırsatı sunuyor.

 

#komünitecalling Sayısını Okumaya Devam Et