HAZ: İSVEÇ’TEN PORNONUN KALBİNE YOLCULUK

Röportaj: Mina Aslan

 

İlk uzun metrajı Cannes ve Sundance gibi festivallerde gösterilen ve çokça övgü toplayan Ninja Thyberg ile filmi “Haz” hakkında konuştuk. Kutuplaştırıcı konusuyla ve porno endüstrisinden gerçek isimler içeren kadrosuyla dikkatleri üzerine çeken film bugün itibariyle MUBI’nin seçkisinde izleyicileri bekliyor. Yönetmen, film için yaptığı uzun ve meşakkatli araştırma, porno sektörü üzerinde değişen görüşleri, film müziğinin üretim süreci ve kadın bakışı hakkındaki görüşlerini bizimle paylaştı.

 

Mina: Merhaba, ben callingmag’den Mina ve öncelikle sorularımı yanıtlamaya vakit ayırdığınız için teşekkür ederek ve filminiz “Haz”ın başarısını tebrik ederek başlamak istiyorum. Bu sizin ilk uzun metraj filminiz ve daha evvel yazıp yönettiğiniz aynı isme ve temaya sahip kısa filmin yeniden yorumlanması niteliğinde bir çalışma. Porno endüstrisi teması aklınızı epey uzun süre meşgul etmiş gibi görünüyor, bu hikaye sizi nasıl buldu?

Ninja: Neredeyse bütün yetişkin hayatım boyunca kafamı kurcalayan bir konuydu bu. On altı yaşındayken çok öfkeli bir porno karşıtı aktivisti olarak bu yola çıktım ve feminist pornografi kavramını irdelemeye başladım, porno hakkında yazılar yazdım. Fikrimi birçok kez değiştirdim, konuyu birçok farklı perspektiften ele aldım ve kendimi tam anlamıyla kaptırdım. Bana kalırsa bu kültürümüzün büyük bir parçası ve hepimizi bir şekilde etkiliyor, fakat aynı zamanda kimsenin üzerine konuşmak istemediği bir şey olduğu için hiçbir zaman aleni olarak ele alamıyoruz. Artık porno izlediğini itiraf etmek nispeten daha kolay fakat kimse kalkıp da “En son şu pornoyu izledim.” demiyor. Genelde arkadaşlarımızla konuştuğumuz veya toplumsal olarak başa çıkabildiğimiz bir tema da değil, hala çok tabu. Sanırım hep içimde buna dair konuşma isteği vardı diyebilirim. Konuyu işlemek istediğimi biliyordum. İsveç’te kitaplar okuyup belgeseller izleyerek yaptığım araştırmaya dayanarak kısa filmi yazdım. Çünkü porno stereotipinin ardındaki gerçek insanları göstermek istiyordum. Röportajlarda da bunları söylüyordum, fakat bir süre sonra burada bir ikiyüzlülük olduğu hissine kapıldım çünkü bu hikayeyi anlatırken hala endüstriden gerçek bir insanla tanışmamıştım. Ana fikri kendi varsayımlarım üzerine inşa ettim ve savımı doğrulayan şeyleri seçmece yaparak bir araya getirdiğim bir hikaye ortaya çıktı. Yeterince dürüst bir temsil yaratamadığımı düşündüm ve başından beri uzun metraj film çekmek istiyordum. Kısa filmim Cannes’da ödül alıp Sundance’e gidince bu bana uzun metrajı yaratacak fırsatı sundu. Bu sefer hakkını vererek, içime sinecek şekilde yapmak istiyordum. Porno endüstrisinin adresi Los Angeles’a gidip sektörü içinden tanımaya karar verdim ve bu birkaç yılımı aldı. Beş yıl araştırma yaptım ve senaryoyu geliştirdim. Bildiğim tek şey hikayenin bir kadının bakış açısından anlatılacağıydı. Çünkü eril bakışın* özünü yaratan bu erkek egemen sektörü ele almayı kayda değer kılacak tek şey onu bir kadının bakış açısından anlatmak, kamerayı ve dolayısıyla bakışı erkeklere geri çevirmekti. Hikayenin bana gelmesine müsade etmek istedim. Dediğim gibi, kadın perspektifi ve İsveçli bir başrol istiyordum çünkü ben İsveçliyim ve filmin benim için önemli bir diğer kısmıysa Amerikan kültürüyle tanışmak. Çünkü gelince benim yaşadığım şey de buydu. Hikayenin tanıdığım biri, ya da bir alter egom tarafından anlatıldığını hissetmek istiyordum. Amerikan ve İsveç kültürü, mentalitesi ve ideolojisi arasında çok büyük farklar var ve bu sektördeki insanlara bakış da bir o kadar farklı. Orada geçirdiğim süreçte araştırmamın da yardımıyla hikaye bana doğal bir şekilde geldi. Bir bakıma kendi hikayemi anlatmak gibiydi; İsveç’ten Los Angeles’a gelip adım adım bu dünyayı keşfeden birinin hikayesi. İzleyiciyi de karakterle bir yolculuğa çıkartmak için güzel bir yol oldu.

Mina: Bu kadar yoğun bir araştırma yaptığınızı duyunca aklımda oluşan bir diğer soru da buydu aslında, yola çıktığınızda kafanızda bir çerçeve olup olmadığı. Fakat araştırma filmi doğurmuş gibi görünüyor…

Ninja: Film kesinlikle süreçseldi. Nihai kararı filmin son kesimine kadar vermedim. Sürekli eşeleyip, bulduğum yeni cevaplarla filme ince ayar yaptığım, izleyiciyle etkileşimini gözlemleyip olması gerektiği gibi olana kadar yeniden formüle ettiğim bir süreçti.

 

Mina: Bu bağlamda film bana Andrea Arnold’ın filmi American Honey’i anımsattı. Yapılan yoğun araştırma kendini çarpıcı biçimde doğal ve hayattan kesit niteliğinde diyaloglarla öne çıkarıyor. Bu çok hoşuma gitti. Dikkatimden kaçmayan bir diğer güzel detay ise filmdeki müzik seçimleri oldu. Bu süreç nasıl ilerledi?

Ninja: Besteci Karl Frid ile çalıştım. İlk kez beraber çalışmamıza rağmen şahane bir işbirliğiydi, vizyonumu ve beklentimi anında anladı. Stüdyoda beraber çok vakit geçirdik. Daha evvel birlikte çalıştığı opera sanatçısı Caroline Gentele’yi getirdi, kendisi filmden çok etkilenmişti ve sesiyle çalışmaya başladık, doğaçlamalar yaptı. Başrol oyuncusu Sofia’nın da sesini kullandık. Seslerin çoğu, elektronik beatler dahil Sofia’nın sesinden üretildi. Müzikte de bu cennet-cehennem, fahişe-kutsal bakire gibi güçlü kavramsal çatışmaları çağrıştırmayı amaçladık, filme kontrast ve derinlik kattı. Müziğin çok epik olmasını, hayattaki büyük sorularla yüzleşen bir insan olmanın hissiyatını çağrıştırmasını istedim. Dolayısıyla her şeyi kendimiz yaptık. Ardından da ünlü İsveçli müzisyen ve rapçi Mapei ile çalıştık. Müziğin genel olarak filme çok şey kattığını düşünüyorum.

Mina: Kilise korosunu andıran org ve vokaller önümüzdeki sahneyle etkileşme girdiğinde benim de aklımda aynı ikilem uyandı: fahişe ve kutsal bakire. Film okuyan biri olarak karantina sürecinde çokça film noir izledim; anaç ve naif kadın tablosunun karşısına dikilen düşkün kadın kontrastı hala kısa bellek hafızamı işgal ediyor. Sizin filminizde Bella, ikisini tek bedende somutlaştırıyor gibi. Müziğin güncel ve sert trap ritimlerinden kilise müziğine yumuşak geçişleri de bunun altını çiziyor sanki. Sıradaki sorum yaratıcı kontrol ile ilgili. İlk uzun metraj film gibi büyük bir girişimde vizyonunuzdan ödün vermeniz gereken yerler oldu mu? Stüdyo ile uzlaşı bulmak gibi.

Ninja: Hayır, hayır. Stüdyo ile çalışmadık, platformumuz Ruben Östlund’un İsveç’teki şirketiydi. Epey küçük bir şirket ve tamamen yönetmenin sanatsal vizyonunu gerçekleştirmeye adalı. Üretimimde yüzde yüz özgürlüğe sahiptim. Onlarla çalışmayı seçmemin sebebi de buydu. Özellikle böyle bir film yaparken filmi dilediğim gibi yönetme hakkımdan ödün veremezdim. Bu bağlamda İsveç’li olmak büyük bir ayrıcalık. Devlet projemizi fonladı ve her şey sanatçıyı destekleme üzerine kuruluydu. Ana Serner İsveç Film Enstitüsü’nün CEO’su olarak kadın yönetmenlere alan açmak için büyük çaba gösteren biri. Dolayısıyla o bağlamda çok büyük destek gördüm.

Mina: Bunu duymak çok güzel, darısı tüm yönetmenlerin başına. Filmde gerçekten porno endüstrisinde yer alan insanlar da kendilerini canlandırıyor, örneğin endüstri devi Mark Spiegler. Oyunculuk yer yer o kadar doğal ki replikleri belli miydi yoksa doğaçlamalarına müsade var mıydı sorusunu aklıma getirdi. Onlarla çalışmak nasıldı?

Ninja: Doğaçlamalarına oldukça müsade etmeye çalıştık. Sahneye göre değişiyor tabii ki, bazı diyaloglar veya replikler çok kritikti. Örneğin Spiegler ile çok fazla vakit geçirdik ve kendisini gerçekten bir dostum olarak görüyorum. Repliklerini tam olarak konuştuğu şekilde yazdım. Bazı ana replikleri olduğu gibi söylemesi önemliydi ve yazdığım şekilde oynadı, fakat söylediğim gibi yazdığım replikler zaten onun söylediği şeylere dayalıydı. Yani doğaçlamaya yer vardı. Kendilerini gerçek isimleri ile canlandıran oyunculara da içinde bulundukları sahneleri izlettim ve filmde yarattıkları izlenimle bir problemleri olmadığından emin oldum. Kendilerini temsil etmediklerini düşündükleri şeyleri onlara yaptıramam. Bir diğer yanda da gerçekten itici, anlayışsız karakterler var. Bu rolleri en yakından tanıdığım ve güvendiğim kişilere verdim. Bir bakıma kötüleri iyilere oynattım. Bu sahnelerin tamamı oyunculuktu ve sanırım karakterlerini kime dayandırdığımı ve kime referans verdiğimizi anlamışlardı.

Mina: Daha evvel bana bu filmi yazıp çekme sürecinin sizin için dönüşümsel bir yolculuk olduğunu, porno karşıtı feminist aktivizm ile çıktığınız yolda araştırmalarınız ve ziyaretleriniz ile fikirlerinizin değiştiğini söylediniz? Peki kısa film tamamen başka bir perspektife mi sahip?

Ninja: Kısa filmi 2011’de yazdım, bu noktada çoktan porno hakkındaki görüşüm değişmişti. Sürekli değişmeye ve yeni perspektifler kazanmaya devam ediyorum. Fakat asıl fark kısa filmde o dünyaya dair gerçek bir deneyimin bulunmaması. Film beni bir çok açıdan çok değiştirdi ve bana insancıl bir bakış açısı kazandırdı. Hakkında öfke duyduğumuz tüm bu şeyler, pornonun içeriği vesaire, bunlar için porno sektöründe çalışan insanları suçlayamayız ve tekil şahısları sorumlu tutamayız. Onlar için de bu tarz içerikleri talep ederek sapık olan, seksist ve ırkçı olan bizleriz. Onlar vücutlarını kendilerinden bekleleneni, yani başkalarının fantezilerini gerçekleştirmek için kullanıyorlar. Fahişe ve kutsal bakire ikileminin temelinde yatan unsur da bu. İnsanları yaftalayıp kendi arzuların için duyulan utancı ve suçluluğu onlara yüklemek. Tüm bu problemler bizden ve kültürümüzden geliyor, sorumlusu biziz ve bununla başa çıkmakla yükümlü olan da bizleriz. Bunu tüketicilere istediklerini sunan işçilere yansıtamayız. Porno endüstrisindeki insanlar zengin değil, çoğu işçi sınıfı çok yoğun çalışıyorlar. Çok sınırlı sayıda bir azınlık dışında kimse o lüks yaşantıyı sürmüyor. Ve işleri oldukça ağır bir iş.

Mina: Sanırım burası kendimin de önceden dahil olduğunuz porno karşıtı feminist duruşa sahip olduğumu belli ettiğim yer. Fakat olaya ahlakçı veya muhafazakar reflekslerle yaklaşmıyorum. Benim endişelerim daha ziyade kadınlar üzerinde yarattığı zarar, gerçekçilikten uzak beklenti ve dinamikler üzerine. Pornoya karşı olmam beni porno sektöründe çalışan kadınları düşmanlaştırmaya itmiyor tabii, zira bunun suçlusunun onlar olmadığı konusunda katılıyorum. En nihayetinde filme dair en beğendiğim bir şey de buydu sanırım, porno sektörünü yüceltme veya kötüleme maksadı gütmeden sektöre giren bir kadının deneyimini didaktiklikten uzak şekilde anlatması. Bu kadar kutuplaştırıcı bir konuda izleyiciyi görüşü ne olursa olsun içine çeken ise kuvvetli hikaye anlatıcılığı. Filmin başından sonuna Bella’ylaydım, yer yer merak yer yer endişe ve öfke içinde. Benim de, pornoyu destekleyen birinin de izleyip kendi çıkarımına varabileceği bir filmdi diye düşünüyorum. Aslında aklımda binlerce soru var ama son bir soruyla kapatma vakti: Özellikle porno sektörü için eril bir bakışa karşı koyabilecek alternatif bir kadın bakışından sıkça bahsediliyor. Sizce kadın bakışını yaratan ve eril bakıştan farklı kılan şey nedir? Çünkü içselleştirilmiş mizojini gibi eril bakış, yani kadınları vücut parçaları ve itaatkar arzu objeleri olarak sergileyen sinema pratiği de kadınlar tarafından uygulanabilir. Eğer bir kadın yönetmenin filminde kadın bedeni hala objeleştiriliyorsa veya şiddete ve acıya maruz bırakılıyorsa, buna kadın bakışı diyebilir miyiz? Filmde gördüğümüz kadın porno yönetmeni Aiden Starr, oyuncularına ve Bella’ya saygı ve rızaya dayalı bir çalışma ortamı sunuyor. Bu Starr’ın filmini eril bakıştan azade kılar mı?

Ninja: Hayır, o da eril bakış ile çalışıyor. Erkek meslektaşları kadar eril olmasa da. Bir erkek fantezisini erkek bir seyirciye satıyor, çünkü porno endüstrisinde parayı verenler erkekler. Dolayısıyla onların arzularını tatmin ediyor. Bence kadın bakışı, kadın deneyimiyle ilişkilenen bir bakış. Hayali penisimde bir ereksiyon hissetmeyi öğrendim çünkü tüm pornolar bir penisin bir vajinaya veya bir ağıza girmesinin yarattığı his etrafında dönüyor ve gördüğüm kadınların vücutları, ya da vücut parçaları bana bir “erkek” olarak keyif veriyor. Yani benim için kadın bakışı, bir kadın bedenine sahip olma deneyimiyle örtüşen görüntüler üretmekten geçiyor. Örneğin “Klitorisimi şuna sürtmek istiyorum” gibi, ya da bu deneyime dair herhangi diğer arzu.

Mina: Katılıyorum. Bahsettiğiniz hayali penis zaten eril bakış kavramını ortaya atan Laura Mulvey’nin bize anlattıklarıyla örtüşüyor. Kadın, erkeğin zevki için üretilen anlatıda erkeğin bakış açısını devralıp kendini onun yerine koymayı öğreniyor. Bu porno dışındaki sinema için de geçerli.

Benim için çok keyifli bir sohbetti, teşekkürler. Bir sonraki filminiz için çalışmaya başladığınızı duydum, şimdiden bol şans!

Ninja: Teşekkürler!

*(male gaze)

Filmi MUBI üzerinden izleyebilirsiniz.

HAZ: İSVEÇ’TEN PORNONUN KALBİNE YOLCULUK Sayısını Okumaya Devam Et